7 Şubat 2015 Cumartesi

DİKKAT! 15 milyon gencimizi kaybediyoruz.

Gençler Bunalımda

Son on gün içinde karşılaştığım iki manzara sonucu bu yazıyı kaleme almaya karar verdim. Hiç girizgah yapmadan başlayacağım, bu yazıda edebi bir üslup kullanmayı da düşünmüyorum. Süsü püsü eksik kalsın, zira hayatımızı, geleceğimizi emanet edeceğimiz gençlerin geleceğine dair hepinizin tüylerini diken diken edecek birtakım çıkarımlarla karşılaşacaksınız.

Hiç bilmediğiniz şeyler yazmayacağımdan emin olabilirsiniz, ama bu gerçekler, aslında gayet iyi bildiğiniz ama karşılaştığınızda tokat gibi yüzünüzde patlayan gerçekler.

Bayram tatili için İstanbul dışındaydım, Karadeniz taraflarında aile dostlarımızın ormanın içindeki ağaç evlerinde birkaç gün geçirdik.

Kaldığımız bölgedeki insanların ortak özelliği çok çocuklu, çocukları da üniversite çağında genç delikanlılar olan ailelere sahip olmalarıydı.

Tuhaf bir duruma şahit oldum, gençlerden bazıları bu yıl sınava girmiş ve birtakım tercihler yapmışlardı. Babaları ve babalarının arkadaşları (50 yaş civarı birkaç büyük) oturup gence en uygun, en iyi mesleği seçtiler. Hatta bu okulu kaç yılda bitirebileceğine dair kehanetler sıraladılar.

Bir fırsatını bulup gençle konuşmaya başladım;- Hangi tercihleri yaptın?– Çevre mühendisliği ve makine mühendisliği- Neye göre seçtin bu bölümleri?– Çevre Mühendisliği gelecekte çok revaçta olacakmış, makineyi de büyük ağabeyim okuduğu için seçtim– Peki hiç kimse karışmasa, sadece sen karar versen ve bütün okulların bütün bölümlerine kayıt yaptırabilecek olsan hangi bölümü seçerdin?

Önce bir şaşaladı genç adam, sonra “Genetik Mühendisliği” deyiverdi.

Düşünüyorum, Çevre Mühendisliği, Makine Mühendisliği ve Genetik Mühendisliği.. Bir birine bakıyorum, bir diğerine, bir berikine. Ortak bir şeyler çıkarmaya çalışıyorum, bir payda.. Nafile.

“Bence” dedim “Ailenin istediğini değil, kendi istediğini seçmelisin. Bunu da aileni karşına alarak değil, ailenle konuşarak yapmalısın. Yani babana, -Baba sen makine okumamı istiyorsun ama ben Genetik okursam çok daha mutlu olacağım, beni seviyorsan bu mutluluğu çok görme- dersen zannetmiyorum ki baban sana hayır desin.”

Bunları yazmam sizi aldatmasın, babaları çok iyi insanlar,  yani çocuklarına despotlukla bir şeyleri dikte etmeye çalışıyor değiller. Ama ailelerin en büyük yanılgısı, çocuklarının iyiliğini isteme miğferinin ardına sığınıp çocuklarına, sokaktaki insanın yapabileceğinin on katı kadar tahribat yapabilecek olduklarını bilmemeleri.

Çocuk şimdi Makine Mühendisliği okuyacak. Belki kendini zorlaya zorlaya bitirecek, belki sürecin bir yerinde “yeter artık” deyip kendini okuldan dışarı atacak ve okulu bırakacak. Bıraktığı zaman ailesiyle yaşayacağı süreç ve ailece yaşayacakları travma çok daha büyük olacak. Yani aile ve genç, bugünün tadını kaçırmama karşılığında yarının savaşını satın alıyorlar. Ve gencecik bir adam, istemediği, sevmediği bir bölümde birkaç senesini heba edecek.

Gençlik Nereye Gidiyor?

İkinci olay;

Bugün iş görüşmelerimiz vardı ve genç, deneyimsiz adaylarla görüştüm. Aralarında 1995’li olup (80 ve öncesi doğumlu olanlar, sizi görüyorum lütfen 1995’i görünce hemen sağ üstteki X yazılı butona yönelmeyin) aklı gayet başında olanlar da vardı, ne yaptığını bilen , ne istediğini anlatabilen.

Ancak öyle bir örnek ile karşılaştım ki, hayatında 500’ün üzerinde iş görüşmesinde adaylarla görüşmüş bir işveren olarak ağzım ilk kez böylesine açık kaldı.

Yine genç bir adam, 20 yaşlarında. Açıköğretim ile Adalet bölümü okuyor ve okul bitene kadar geçici bir iş arıyor kendine.

Her şeyden önce aradığımız pozisyon geçici bir iş görülebilecek bir pozisyon değil. Desnet’in saha satış ve depo otomasyonu projelerini, müşterinin bulunduğu şehre gidip kurup çalıştıracak ve eğitimini verecek genç teknisyenler yetiştirme gayretindeyiz.

Bundan sonrasını gençten dinleyelim. Koyu yazılmış cümleler benim cümlelerim– 20 yaşındayım, Açıköğretim Adalet bölümünde okuyorum. 2 sene sonra bittiğinde Adalet Sarayı’na mübaşir ya da katip olarak girmek istiyorum. KPSS’de de iyi bir puan alabilirsem girerim. Ama artık o işler de zorlaştı, içeride torpilin olacak..- Hedefin mübaşir ya da katip olmak mı?– Evet- Neden?– Devlet işi, maaşı garanti, evime yakın, bir de yükselme imkanım var.- Pardon? Mübaşirlikten ya da katiplikten savcılığa mı yükseleceksin, nasıl bir yükselme imkanın var?– Bilmem? !?- Peki getirisi ne kadar bu işin?– Devlet memurları en az 2000 alıyor zaten, benim de maaşım o civarda olur, ama aylık getirisi 5-6 binleri bulabiliyormuş.- Nasıl yani, 2000 lira maaş nasıl 5-6 binleri bulabiliyor?– Yani işte, dosyaların arasına sıkıştırılanlar, işini hızlandırmak isteyenler filan…

Duyduklarım gerçek miydi?

20 yaşındaki bir genç adamın hayali ve onun beynine zerkedilen hayat biçimi rüşvete mi dayanıyordu? Adaletin o şaşmaması gereken terazisini, daha mesleğe adım atmadan mı başaşağı ediyordu bizim yetiştirdiğimiz gençler?

Kim, ne, nasıl yani? Gibi saçma sorular sorarken durdurdum kendimi. Normalde hiçbir çalışana (kendisiyle çalışmayı düşünmesem bile) olumsuz motivasyon olmaması için peşinen “hayır” demem. Ama bu gence dedim. Ve birkaç öğüt verdim.

Çocuğun yüzünden gerginlik akıyordu, “Ailem bana acilen bir iş bul diye baskı yapıyor” dedi kalkmadan önce.

Ailenle git konuş dedim, de ki “Beni germeye devam ederseniz ben hiçbir iş bulamayacağım, bunu iş görüşmesi yaptığım abi söyledi”.

Umarım gitmiş konuşmuştur, umarım ailesi hatasının farkındadır. Umarım bu yaştaki gençlere daha ekmeği tutmamış eliyle nasıl üçkağıtlar çevireceğini öğretenler bu hatalarını sürdürmezler.

Doğruyu söylemeyi henüz öğrenmemiş gençlere yalan söylemeyi,

Sınava hazırlanmayı henüz öğrenmemiş gençlere kopya çekmeyi,

Emekle elde etmeyi henüz öğrenmemiş gençlere çalmayı,

Paylaşmayı henüz öğrenmemiş gençlere saklamayı, kaçırmayı, bencilliği öğretiyoruz.

“İşi bileceksin, işe gitmeyeceksin”ciliği aşıladığımız gençlere “değer yarat, iz bırak” gibi sözler laf salatası gelir. Var mı ötesi?

Anneler, babalar, gençler, lütfen bu yazıyı dikkatle okuyun, tanıdıklarınıza okutun. Kendi doğrularınız için, egolarınız yüzünden gençler teker teker kaybolup gidiyor, kendine bile faydası olmayan, desteksiz adım atamayan, ürkek, zavallı bireylere dönüşüyor.

 

2015 Etohum 15 Girişimleri: Tufan Özdoğan – Sensmarine

Hobi olarak teknecilikle uğraşan Tufan Özdoğan, marinalarda yaşanan sorunların tekne sahipleri için büyük bir dert olduğunu görmüş ve Sensmarine girişimini hayata geçirmiş. Sensmarine, farklı sensör ve sistemlerle tekne sahiplerinin teknelerini her an izleyebilmelerini sağlıyor ve güvenlik endişelerini ortaya kaldırıyor. Sensmarine ayrıca marina yönetimleri için de çözümler sunuyor.

Sensmarine, 2015 yılı Etohum 15 girişimi arasına seçilmeyi başardı.

sensmarine.com

The post 2015 Etohum 15 Girişimleri: Tufan Özdoğan – Sensmarine appeared first on Etohum.

6 Şubat 2015 Cuma

Uzaydan Atlayan Felix Baumgartner Türk Olsaydı

Felix Neden Türkiye’den Çıkamaz? ve Ne zaman Türkiye’den Felix’ler çıkar?

Dünyanın gözünün önünde uzaydan atlayış yapan Felix Baumgartner’in şaşırtan hikayesini bir Türk, Türkiye şartlarında düşününce neler çıkıyor, merak eder misiniz? Biraz düşündüm üzerine, bakalım neler çıkmış.

Önce biraz bilgi

Serbest düşüşte ses hızını aşan 43 yaşındaki Felix Baumgartner’ın düşüşünü, YouTube’dan sekiz milyondan fazla kişi canlı olarak izledi.

Bizim beş dakikada tükettiğimiz, birkaç gün de konuştuğumuz Felix, bu atlayış için tam 7 yıl çalıştı.

FR Analytics’in raporuna göre Felix’in bu atlayışının markalara kattıkları marka değerlerinin rakamsal karşılıkları şöyle

Red Bull $48,116,333

Zenith Saatleri $12,401,300

Cypress 1.5 milyon $

Riedel $216,000

Red Bull’un bu proje için ayırdığı bütçe 35 Milyon Dolar materyaller için ve 15 Milyon Dolar Felix ve ekibi için

Şimdi de biraz özeleştiri

Türkiye’de uzaydan atlayacak çılgın bir adamı ailesi bırakın 7 yılı, “sütümü helal etmem” gibi birtakım argümanlarla 7. günde vazgeçirir ve en yakın KPSS sınavına girmesi sağlanarak istikbali garantiye alınır.Böyle bir atlayış için başvurulan, 1985 yılında kurulmuş olan Uzay Teknolojileri Araştırma Enstitüsü (TÜBİTAK UZAY) projeyi gelip jürilerine anlatmanızı ister, sonra “çok uçuk” bulduklarını bildirip daha ayakları yere basan fikirler verip sizi evinize gönderir. (Mesela, güneş enerjisi işi gelecekte iyi para edecekmiş evladım ona yoğunlaş gibi parlak önerilere hazır olun).Türkiye’deki bir markaya Felix Projesini kabul ettiremezsiniz. Hadi ettirdiniz diyelim, 7. Ayda Pazarlama müdürüne yönetimden sorular gelmeye başlar “N’aptı senin Felix?” diye. Pazarlama müdürü dayanabildiği kadar sürükler, en yakın ekonomik darboğazda “Gereksiz tüm harcamaları ve sponsorluk giderlerini kıstık” diye basına “Felix’le yollarımızı ayırdık, dünyaya atlamak fikri zaten bize çok da çarpıcı gelmiyordu” diye bir yazı gönderilir.Felix’e mümkün değil kız verecek bir Türk ailesi bulamazsınız. Evladımız ne iş yapar sorusuna verdiği cevap mümkün değil tatmin edici bulunmaz. Uzaydan atlarsın, 8 milyon kişi ağzı açık izler ama bizde damat adayında aranan kriterler bunlar değildir.Felix’in atlayış yapacağı bölgenin valiliği mümkün değil atlayışa izin vermez, olur da iniş yaparsa indiğinde jandarmalar karşılar.Atlayış için 50 farklı kurumdan izin alması gerekir , Sivil havacılıktan tutun alakalı alakasız tüm kurumların kapısını çalarsınız, mevzuata bakmaya doyamazlar.7 yıl boyunca tüm bayramlarda, seyranlarda amcalar, halalar, teyzeler P&G’de satış müdürü olan Boğaziçi’li kuzeni örnek gösterir, “Ne olacak bu çocuğun hali böyle, bu yaşa geldi hala düzgün bir iş tutturamadı” derler. Atlayıştan sonra ise ibre tersine döner “Yeğenimde emeğim çok, altını çok temizlemişimdir, yüzüme işerdi bu bebekken” gibi samimiyetsiz yakınlıklar görürsünüz. En vurucusu ise şudur “Belliydi bu çocuğun böyle olacağı, hep söylemiştim bu çocuk çok istidatlı(yetenekli) diye ”

Türkiye’de başarılı olana kadar arkanızdan söylerler de söylerler, hazırlıklı olun. İçten içten başarısız olmanız istenir, olur da başaramazsanız adınız Niyazi’ye çıkar.

Bizde Küçük Emrah’lar her zaman daha çok sevilir. Deneyip yanılanda, başarısız olanda kendimizi buluruz hep ve hiçbir zaman bizim yapamadığımızı bir yakınımız yapsın istemeyiz.

Türkiye’den global bir başarı hikayesinin çıkamamasının nedeni de bu, Türk otomobilinin yapılamamasının da, bu kadar girişim varken global çapta bir Türk internet projesinin olmamasının da..

Bu yazıyı lütfen bir özeleştiri olarak algılayın, bizden önce durum nasıldı, bize kadar nasıl geldi hicvederek gözler önüne sermek istedim. Bundan sonrasını değiştirebilmemiz için, var olanı olduğu gibi kabul etmek şart..

Bir araştırmada 100 esnafa soruyorlar. Tek başına sermayenin %50’nin batmasını mı tercih edersin yoksa komşu esnafların tümüyle birlikte %100 batmak mı?

Sizce %96 gibi “ezici” çoğunluk ile gelen cevap ne olmuştu?

Etohum bu yıl 10 girişimciyi San Francisco’ya götürecek

Etohum bu yıl Etohum 15 girişimi haricinde bir seçim süreci daha yapacak ve 10 girişimi San Francisco’ya götürecek. Etohum kurucusu Burak Büyükdemir haziran ayında düzenlenecek bu süreci anlattı.

The post Etohum bu yıl 10 girişimciyi San Francisco’ya götürecek appeared first on Etohum.

4 Şubat 2015 Çarşamba

Girişimciliğin Metafizik Boyutu

1699 yılında baldırı çıplak takımından biri (o devirlerde işsiz-güçsüz, parasız-pulsuzlara verilen bir sosyal sınıf adıymış bu) tarafından bulunan bir parlak taş bulunmuştu. Bu taşın ne olduğunu dahi anlamayan adam elindeki taşı üç tahta kaşık karşılığında bir kaşık imalatçısına, yani bir kaşıkçıya verir. Kendisi için çok kârlı bir ticarettir, yerde bulduğu ve ne olduğunu bilmediği bir taş karşılığında üç kaşığı olmuştur.  Bilmeden, üç kaşığa sattığı taş, bugün dünyanın en meşhur 22 elmasından biri olan Kaşıkçı Elması’ndan başka bir şey değildir.

Elinde böyle bir değer varken, bu değerle hayatını değiştiremeyen, üç kaşıktan başka hiçbir şey elde edemeyen adamın eksiği neydi? 

Girişimcilik kavramı, 19. yüzyılda Fransız ekonomist Jean Bastiste Say tarafından ilk olarak telaffuz edildiğinden beri kaleme alınan makalelerin büyük çoğunluğu girişimciliğin matematiği üzerineydi. Bir şeyler hep eksikti, kitaplara dökülemeyen, formülize edilemeyen unsurlar.

Bu unsurlar girişimciliğin görünmeyen ama çoğu zaman büyük farkı yaratan unsurları metafizik unsurları . Bu unsurları Girişimcilik Ruhu, Girişimci Tutkusu ve Şans/Kısmet olmak üzere üçe ayırıyorum.

GİRİŞİMCİLİK RUHU

Girişimcilik ruhu, normal bir insanla girişimci arasındaki yegâne farktır. Bu farktan dolayı herkesin kafasının bir yerlerinde bir gün kendi işinin sahibi olmak yatarken, bazıları bunu hayata geçirir. Fikirler herkesin aklına gelirken bazıları o fikri bir işaret fişeği sayar ve o anda harekete geçer.

Girişimci ruh doğuştan ya da hayatın zorlamasıyla olabilir. Bu aynı zamanda “Girişimci olunur mu, doğulur mu?” paradoksunun da cevabıdır. Bana göre cevap, “her ikisi de olabilir”dir.

Bazıları girişimci doğar, çok erken yaştan itibaren (ki bu yaşlar başarılı girişimcilerde 5 yaşlarında başlar) harekete geçerler. Onlar genetik ya da Allah vergisi bir yetenekle girişimci ruha sahip olurlar.  Onlar hayatlarının hiçbir döneminde içlerindeki ateşi söndüremez, hiçbir zaman rahat edemezler. Onlar için amaç sürekli denemek, sürekli aramak ve sürekli keşfetmektir. Onlar, oturdukları rahat koltuklarda görünmez raptiyeler olanlardır.

Bazıları girişimci olur. Hayat onları koşullarıyla kırbaçlar, zorluklarıyla canlarını yakar, kısık ateşte bir güzel pişirir. Onlar timsahlarla dolu havuza düşen, yüzme bilmeyen adam gibidir. Can havliyle atarlar kulaçları, havuzdan da can havliyle çıkarlar.  Onların girişimci olmaktan başka çareleri yoktur.  Ben onlara Küçük Emrah tipi girişimciler diyorum.

Türkiye’de çoğunlukla Küçük Emrah tipi girişimcilere rastlarsınız. Çünkü Türkiye’de girişimci olan her insan, sistemin birer iş kazasıdır. Çünkü o iş kazası olmasa, her şey yolunda gitse gencimizin girişimci değil, bembeyaz gömlekli bir bankacı olması gereklidir. İşte bu yüzden Türkiye’deki ezber bozan her girişimcinin hikayesini elinizde mendille dinlersiniz, çünkü onun başına gelen pişmiş tavuğun başına gelmemiştir.

Ben de 1992 Erzincan depreminde evinden barkından olmuş bir ailenin en büyük çocuğuydum, depremden sonra bir kamyon kasasında yaşamaya başlayan, oradan oraya, en son da İstanbul’a savrulan, hayatın büyütüp de küçülttüğü bir çocuk. İstanbul’a geldiğimizde 14 yaşındaydım. İnternet Türkiye’ye yeni gelmişti. Sermayem yoktu, yapabileceğim tek iş, aynı zamanda sermayesiz olan tek iş internetti. İnternet siteleri yapıp satmaya başladım, çok girişimci olduğumdan filan değil, başka çaremin olmamasından.

Hayatın ne acımasız olduğunu düşündüğüm zamanlardı. Oysa hayat, ilginç bir öğretme stili olan ilginç bir hocaymış sadece. Önce sınav yapıp, sonra öğretirmiş.

Çeşit çeşit işler yaptım, tezgahta tişört de sattım, maçlarda çekirdek de… Hiç boş durmadım, kendimi kadersiz, şanssız zannederken kaderimin beni hayata hazırladığının farkında değildim. Maça hazırlanan boksörün antrenörü gibiydi kaderim, doğru şekilde vurmazsam kafama bir tane indirirdi.

Ama girişimci ister doğuştan girişimci olsun, ister sonradan olsun, en önemli tarafı bana göre hayal kurabilmesidir. Girişimci ruhunun %50’si hayal kurabilme becerisi, geri kalan %50’si de uygulamaya geçmesi ve azmidir. Girişimci ruha sahip olmak için bu iki beceriye de sahip olmak gerekir ki zaten ikinci %50 yok ise o kişiye girişimci değil, hayalperest adı verilir.

Girişimci ruh yok ise ne yapmak gerekir?

 

Cevabı basit, tabii ki girişimci olmamak gerekir. Özellikle girişimcilik ekosisteminin gelişmesiyle girişimcilik genç kızlar için pembe panjurlu ev gibi bir hayale dönüşmeye başladı. Sadece pozitif yönlerinin ortaya konulduğu, sadece başarı hikayelerinin ortalarda dolaştığı bir hayal. Bir kaçış, hayattan ve mücadeleden kurtulmanın bir yolu.

Girişimci adayının şu soruya doğru ve dolu cevap vermesi gerekmektedir. “Girişimcilik, peki ama NEDEN?” Eğer cevap “Artık başkasının ağız kokusunu çekmek istemiyorum” ise biliniz ki girişimciler sizden daha fazla ağız kokusu çekiyor. Eğer cevap “Artık sabahları 7’de kalkmak istemiyorum, istediğim saatte uyanabilmek istiyorum” ise biliniz ki gerçekten de artık 7’de uyanmayacaksınız, çünkü 6’da uyanmış olacaksınız. Eğer cevap “maaştan bıktım, çok para kazanmak istiyorum” ise, yani motivasyon unsuru para ise biliniz ki yarı yoldan dönmeye çok yakınsınız. Çünkü bir girişimcinin para kazanmaya (ciro değil, dikkat!) kâr etmeye başlaması ciddi bir sabır gerektiriyor ve tabii ki uzunca da bir zaman). Kısacası halk tabiriyle “O işler öyle kolay olmuyor”.

Girişimciliğin bir marifet, bir çıkış yolu olarak algılatıldığı bir atmosferde elbette girişimci olmadığı halde özenen ve kendisini o forma sığdırmaya çalışanlar olacaktır. Girişimci ruhla değil çevre baskısıyla, özenmeyle başlayan yolculuklar maalesef ki çoğu zaman google’da “Etkili CV hazırlama teknikleri” ve “En uygun faizli ihtiyaç kredisi” aramalarıyla sonuçlanabilmektedir.

GİRİŞİMCİ TUTKUSU

İşte bu benim en sevdiğim kelime. Yıllar önce omerekinci.com‘da blog tutmaya başlarken mottom  olarak “Yola çıkacaksan tutkunu al yanına yalnızca” cümlesini seçmiştim. Çok düşünmemiştim üstüne, belki biraz da afili bir cümle olsun derken aklıma bu gelmişti ama olsun, bugüne geldiğimde hayatımda tutkunun ne kadar önemli yer kapladığını görüyorum.

Girişimci tutkusu, sabır ve sebat yetilerini de sağlar kişiye. Tutkuluysanız bir konuda kolay vazgeçemezsiniz. Tutkunuz varsa geceleri uyku uyuyamazsınız, içinizde bir meşale yanar adeta.

Girişimci olun ya da olmayın hayatı en güzel yaşayış biçimi bana göre tutku duyduğun şeyleri yapmaktır. Hayatın tadı da tutkuda gizlidir.

Girişimci olarak tutkunuz yoksa ne yapmalısınız, açıkçası bunu bilmiyorum çünkü sadece tutku duyduğum işlerde başarılı olabildim şimdiye ama tutkuyu canlı tutmak için neler yapılması gerektiğini sanırım biliyorum.

Tutku duyduğunuz hedef ve hayali fizikselleştirmek tutkuyu arttırır. Rahmetli amcam Akın Ekinci, tutkulu bir harita mühendisiydi. Şirketi Emi Harita küçük bir şirketken kendisine ve şirketine bir özel uçak satın alarak kendi uçağıyla hava fotoğrafları çeken bir şirket olmayı ve böylece büyüyüp Türkiye’nin bir numarası olmayı hedeflemişti. Ama bu hedefi canlı tutması ve yaşatması gerekiyordu. Bir gün sabah Emi Harita çalışanları ofise gelip masalarına oturduklarında çok şaşırdılar. Amcam satın almak istediği uçağın fotoğrafında kanadına photoshop ile EMİ Harita logosu koymuş ve sabah erkenden tüm çalışanlarının bilgisayarlarına bu fotoğrafı yapıştırmıştı. Tahmin edebileceğiniz gibi ama tahmin edebileceğinizden daha kısa süre içinde o uçak satın alındı. Emi Harita kendi alanında artık 1 numaraydı.Çevreyi tutkulu insanlardan oluşturmak.  Ne iş yapıyor olursa olsun yaptığı işi tutkuyla yapan, hayalleri olan ve bu hayalleri gerçekleştirmek için çabalayan insanların sayısı ne kadar fazlaysa çevrenizde, hayallerinizi gerçekleştirmeye o kadar yakınsınız demektir.Hayallerinizi ve gelişmeleri herkese anlatmamak. Evet, faydası var çünkü anlatırken de fikri kafanızda geliştiriyor ve gelen geri bildirimlerle fikri zenginleştiriyorsunuz ama kötü bir tarafı var ki iyi bir fikir ne kadar fazla kişiye anlatılırsa, fikrin sahibinde o fikri gerçekleştirmek için gereken motivasyon o kadar azalıyor. Çünkü fikrin gerçekleşmesi durumunda elde edilecek duygusal tatmin, anlatırken gelen beğenilerle sağlandığı için fikrin uygulamasına yeterli enerji kalmıyor.

Aşık olduğum tüm iş fikirlerimde başarılı oldum, hem de gerçekten başarı, hem de dolu dolu. Bir de “Eksik kalmayayım” diye yaptığım projelerim vardı, istisnasız hepsi başarısız oldu. Mesela bir dönem fena halde yaygınlaşan “e-ticaret trenini kaçırmayın” şehir efsanesine kanıp (bu efsaneyi uyduran kişiyi hala arıyorum) e-ticarete girdim ve çok sağlam bir başarısızlık hikayesi çıktı ortaya.

Girişimcilik ruhu ve tutkusu eksik olduğunda, iş fikrini hayata geçirmeye çalışan kişi dünyanın en değerli taşını üç kaşığa satmaya çalışan adamdan farksız hale geliyor. Yani herkesin aklına gelebilecek, hatta mütemadiyen gelen bir fikri eşsiz bir gerçeğe dönüştüren şey girişimcinin içindeki ruh ve sahip olduğu tutku.

GİRİŞİMDE ŞANS FAKTÖRÜ

Girişimciliğin matematiğinde hesaba hiç katılmayan bir diğer kavram da “şans”. Hemen hemen her felsefi ve dini öğretide farklı adlarla da olsa önemli bir yeri olan bu metafizik kuralına kimileri şans diyor, kimileri kısmet.

Bir filozofa sorarlar, “Şansa inanır mısınız?”, filozof cevap verir; “Evet, yoksa sevmediğim insanların başarılarını nasıl açıklayabilirdim?”

Bir de Albert Einstein’in güzel bir tanımı var şans ile ilgili. “Şans işin %50’sidir ve sadece hazır olanlara gelir.” der.

Kadere inanıyorsanız şans yerine kısmet, nasip de diyebilirsiniz. Adını ne koyarsanız koyun, şansın “havadan gelen”, kargo ile gelen bir kutudan çıkan bir hediye olmadığı aşikâr.

Şansın yanında doğru zaman, doğru mekan, doğru insanlar gibi farklı unsurların da başarılı bir girişim için bir araya gelmesi gerektiğini görürüz. Ya da tersten bakarak, çok başarılı projelerin farkında olmadan “müthiş bir zamanlama ile” doğduğunu görürüz. Birbirini hiç tanımayan kişilerin mükemmel bir ekip olup, ekip ruhuyla çalıştığını görürüz. Kısacası her şey o projenin başarılı olmasına yardım etmektedir.

İşte burada Simyacı girer devreye ve der ki “Bir insan bir şeyi gerçekten isterse tabiattaki her şey onun olmasına yardım eder.“

Hepsinin ötesinde, başarıya bir sonuç gözüyle bakmak, hayatı doğru anlayamamış olmaktır. Başarı ya da başarısızlık kavramları bizlerin zamanın ruhunu hiçe sayarak yapıştırdığı etiketlerdir. Bugün başarı sandığımız şey, yarın büyük bir başarısızlığa giden yolun kaldırım taşı olabilir, tam tersi bugün başarısızlıkla sonuçlandığını zannettiğiniz bir işi yaparken elde ettiğiniz deneyimler, yarın yapacağınız müthiş bir başarı için gereken bilgi birikimidir.

Kısacası, bir işi başarılı olmak için yapmak yerine onu en iyi şekilde, elden gelenin en iyisiyle hayata geçirmek, tutku ve haz duyarak çalışmak gerçek başarıdır. Geleceği bilmiyoruz, yarının neler getireceğini de… Bu kadar bilinmezlik içinde geleceği planlamaya çalışmaktan çok daha önemlisi yarına, her türlü senaryoya hazır olacak kadar deneyimli hale gelmeye çalışmaktır.

Bugün başarı hikayelerini okurken ya da izlerken düştükleri anları, kırılma noktalarını ve o noktada yaşanan eziyetleri pek görmeyiz, ya yazılmaz ya da yazıldıysa da bizim pek ilgimizi çekmez. Oysa başarı yere düşenlerle hiç düşmeden devam edenlerin yarıştığı ve hiç düşmeyenlerin kazandığı bir yarış değil,  düştükten sonra kalkıp devam edebilenlerle düştüğü yerde kalanların yarıştığı bir yarış. Kazananı da her zaman, düştükten sonra kalkıp, dizini tozunu eliyle şöyle bir silip yola devam edebilenler, azimli ve kararlı olabilenlerdir.

Not : Bu yazı Ertuğrul Belen tarafından kaleme alınan ve Optimist Yayınları tarafından yayınlanan Girişimciliğin Altın Kuralları kitabı için yazmış olduğum kısımdır. Benim dışımda kendi alanında lider birçok yazarın makalelerinin de olduğu bu kitabı tavsiye ediyorum.

Girişimcilik Zirvesi 2015: Barbaros Özbugutu Röportajı

Girişimcilik Zirvesi 2015 sponsorlarından iyzico’nun kurucularından biri ve CEO’su olan Barbaros Özbugutu ile hem iyzico hem de girişimcilik üzerine konuştuk.

The post Girişimcilik Zirvesi 2015: Barbaros Özbugutu Röportajı appeared first on Etohum.

2 Şubat 2015 Pazartesi

2015′in en iyi 15 girişimi ödüllendirildi!

Etohum, 31 Ocak Cumartesi günü İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Maslak Kampüsü’ndeki Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde  gerçekleştirdiği Etohum Girişimcilik Zirvesi’nde 2015’in en başarılı 15 girişimini açıkladı.

26-28 Şubat tarihinde Antalya’da gerçekleştirilecek 7. Startup Turkey organizasyonuna katılma hakkı kazanan girişimciler, bu aşamadan sonra bir dizi mentorluk ve eğitim sürecini tamamlayacak, yatırımcılarla yüz yüze görüşmeler yaparak girişimlerini büyütmeye çalışacaklar.

Türkiye’nin başarılı yatırımcılarından Etohum 15 seçimleri 

Etohum, en başarılı 15 girişim listesini oluşturmak ve bu yıl içinde yatırım yapılacak internet girişimcilerini belirlemek için detaylı bir çalışma gerçekleştirdi. Etohum’a katılan girişimler 16 Ocak Cuma günü, aralarında Mastercard Türkiye Genel Müdürü Mete Güney, Intel Türkiye Genel Müdürü Burak Aydın, Vestel Yönetim Kurulu Üyesi Emre Zorlu, Esas Holding CEO’su Çağatay Özdoğru, Sina Afra, Selçuk Saraç, Sait Kayahan ve Akakçe Kurucusu Koray Karataş’ın olduğu bir yatırımcı grubuna yatırımcı sunumlarını gerçekleştirdiler.

İşte 2015’in Etohum’da seçilen en başarılı 15 girişimi:

LastOda: Burak Balkaya ve Selen Balkaya tarafından kurulan LastOda telefonunuz ya da tabletiniz üzerinden yüksek standartlı ve uygun bütçeli son dakika konaklama fırsatları sunan bir mobil uygulama. Oteller LastOda sisteminde henüz dolduramadıkları odalar için uygun fiyatlı teklifler yayınlayarak boş oda maliyetlş6erini azaltır, doluluk oranlarını ve karlılıklarını artırarak yeni bir misafir kitlesine görünür hale gelirler.

MINIQ: Metin Taşçı tarafından kurulan MINIQ, kreş ve etüd merkezleri için özel olarak geliştirilen bir yönetim ve takip sistemidir. Web tabanlı çalışan MINIQ, kurumların öğrenci ödeme takibi gibi tüm iş akış süreçlerini gerçek zamanlı olarak ve kolayca yönetmelerini sağlar.

ÖDE.AL: Fevzi Güngör ve Ali Can Baykal tarafından kurulmuştur. KOBİ’ler için yalnızca mobil telefon ya da tablet üzerinden başka bir cihaza ihtiyaç duymadan kredi kartı ile ödeme kabul edebildikleri, CRM ve raporlama modülüyle talepler yaratıp satışlarını arttırabildikleri bir platformdur. ÖDE.AL, satıcı ve müşteriyi bir araya getirirken ödemelerde ve satış sonrasında da taraflara katma değer kazandırır.

Bi’kutu Mutluluk: Merdol Başer, Ayşe Şimşekci ve Aslıcan Aydın tarafından kurulmuştur. Teker teker özenle seçilmiş ve kullanıcı için tasarlanmış mutlu ürünlerin, tasarımıyla kişileri gülümsetecek mutlu kutusu içerisinde toplanıp kullanıcıya gönderilmesidir. Bi’kutu Mutluluk kutularından, Bi’kutu Mutluluk tasarım ürünleri, özel olarak tasarlanmış partner marka ürünleri ve tasarım grafik ürünler çıkar.

Cubic.fm: Boğaziçi Üniversitesi mezunları Erdem Gelal, Onur Yavuz, Özgür Akçalı ve Barış Can Aktepe tarafından kurulan Cubic.fm, farklı müzik servislerini tek noktada birleştirerek dijital müzikteki parçalanmış yapıyı ortadan kaldıran bir müzik platformudur.

Cepyol: Egemen Sekeralp, Ali Güldür ve Mert Pozcu tarafından kurulmuştur. Otel, uçak, araç kiralama, otobüs biletleri ve İDO biletlerinin cep telefonundan satış sistemidir.

Richiepic: Bilkent Üniversitesi öğrencileri Tunç Tuğcu, Eren Kırımlı ve Melih Ekmekçi tarafından kurulmuştur. Richiepic, şu ana kadar oluşturulmuş aplikasyonlara yenilikçi bir bakış açısı getirerek, fotoğraf yarışmaları anlayışına farklı bir boyut kazandıracaktır.

İşte Manikür: Müge Meydan, Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden mezun olduktan sonra Hamburg Üniversitesi’nde İşletme Yüksek Lisansı yaparak bir süre sonra İşte Manikür’ü hayata geçirmiştir. İşte Manikür, iş kadınlarına zaman kazandırmak için şirketlerle anlaşarak “manikür servisini” iş yerlerine götüren online randevu sistemidir.

Chall: Boğaziçi Üniversitesi mezunları, Oğuz Aslan, Mertcan Savaşçı ve Burak Boysan tarafından kurulmuştur. Chall kullanıcıların takipçilerine, bağlı bulundukları gruplara ya da tek bir kişiye meydan okuyabildiği global bir meydan okuma ağıdır. Mobil bir uygulama olan Chall kullanıcılarına yeni bir meydan okuma şansı verdiği gibi, mevcut olan meydan okumalara da cevap vermelerine izin verir.

Sensmarine: Tufan Özdoğan tarafından kurulan Sensmarine, Tekne Takip sistemidir. Kişiler teknelerini internet üzerinden izleyebilmekte, teknelerinin bulunduğu lokasyonu, izlediği rotayı, teknenin hızını, yakıt tüketimini uzaktan takip edebilmektedir.

Buradan Oraya: Cambridge mezunu Mark Zealey 2009 yılında İstanbul’a taşındıktan sonra Buradan Oraya’yı kurmuştur. Burada Oraya, Türkiye’nin ilk halk ulaşım ve yolculuk bilgilendirme sistemidir. Şu an Türkiye’nin 6 farklı şehrinde ayda 100.000′den fazla kullanıcı sistemi kullanmaktadır. Buradan Oraya ile farklı ulaşım şekillerini dahil eden yolculuk planlama ve zaman hesaplama yapılabilmektedir.

Pandora: Kemal Akçalı ve Caner Soyer tarafından kurulan Pandora, inşaat ve mimarlık sektörleri için özelleştirilmiş bir artırılmış gerçeklik uygulamasıdır. Bir mimari makette bulunan özelliklerin yanı sıra animasyonlar ile zenginleştirilmiş görselliğe sahip olup, daha etkileyici bir kullanıcı deneyimi, taşınabilirlik ve pazarlama kabiliyeti sunarRent’n Connect: Özgür Gen ve Deniz Aydemir tarafından kurulmuştur. Rent‘n Connect, düşük maliyetli ve esnek, 3G’li mobil cihaz kiralama servisidir. Rent‘n Connect, pahalı dolaşım ücretlerinden kaçınmak ve Türkiye’deyken hızlı, güvenilir ve uygun ücretli mobil internet erişimine ihtiyaç duyan turistlere hizmet vermektedir.

Chain: Kemal Apaydın tarafından kurulan Chain, seminer, konferans ve fuar gibi etkinliklerde çevrenizde bulunan profesyonellerle daha kolay tanışabilmenizi sağlayan bir mobil uygulamadır.

Positive Energy: Positive Energy, Soner Hacihaliloglu, Fatih Kılıç ve Cem Aybars tarafından kurulmuştur. Enerji tüketimi analizi, tahmin ve raporlama portalıdır. Bu portalda ticari zincirler, enerji giderlerini otomasyon cihaz markası bağımsız olarak ihtiyaçları doğrultusunda gerçek zamanlı olarak takip edebilecekler, analizini yapacaklar ve ileriye dönük enerji tüketim tahminlerini yönetebilecekler ve bu tüketimlerini raporlayabileceklerdir.

The post 2015′in en iyi 15 girişimi ödüllendirildi! appeared first on Etohum.