21 Ekim 2013 Pazartesi

Annen-Baban İnternette! Oyunun kuralları yeniden yazılıyor!

Teknolojinin gelişmesi sadece size yarıyor sanıyorsunuz, oysa bu yeniliklerle sessiz bir devrime hazırlanan bir güruh daha var. Anne-babalar!

 

Evlatlarını takip etmek için Facebook, twitter açan anneler, çocuklarının paylaştığı fotoğraflar için azarlayan babalar.

Paylaştığınız fotoğrafın altına “Tü tü tü maşşallah benim minik oğluma” yorumu yapan annelere henüz alışmamışken, annenizin kız kardeşlerinin, halaların, görümcelerin de alta yazacağı yorumlarla oyuna dahil olacağını nereden bilebilirdik ki? Oysa o fotoğrafı ne hayallerle paylaşmıştınız, değil mi?

Sadece sizin değil, eskiden oğluna bulduğu kızın vesikalık fotoğrafının izini süren annelerin işini de kolaylaştırdı Facebook, artık link atarak buldukları kıza bakmanızı sağlamaları birkaç saniyelik iş.

İtiraf edin, aile bireyleri işin içine girdikçe artık daha çok düşünüyorsunuz paylaşım yaparken.

İşin ilginç yanı, onlar da bu yeni araçları hesaba katıyorlar. Annemin ne zaman fotoğrafını çeksem “Sakın facebook’a koyma!” uyarısı peşinen geliyor. Ne zaman beni çok güldüren bir şey söylese, “Twitter’a yazarsan küserim” diye uyarıyor.

Kısacası onlar da artık oyunun bir parçası, bakmayın “bu zımbırtı nasıl açılıyor?” diye sorduklarına. Ben, oğlu/kızı yurtdışına gittiği halde MSN Messenger ya da Skype öğrenemeyen anne baba görmedim. İşlerine geldi mi, saniyeler alır öğrenmeleri.

Birkaç örnek diyalogla önümüzdeki günlerin nelere gebe olduğuna yönelik tahminlerimi de paylaşayım.

Anne : Tülay teyzenin oğlunun 90 bin falovırı var, sen hala 200’lerdesin be evladım!

Anne : Ayşe Hanım’ın kızını Linkedin’de endors eden edene, sen hala iş ilanlarına bak!

Anne : Attığın twitleri kimse fav’lamıyor bile oğlum, biraz düşünerek yaz şunları, altın gününde konu komşu yüzüme vuruyor, rezil oluyorum.

Baba : Oğlum, konu komşunun dilindeyiz, twitter’daki onca takipçin fake’miş diyorlar doğru mu bu? Adımızı iki paralık ettin, ben de gururla anlatıyorum oğlum fenomen oldu diye!

Genç : Anne yeni aldığım kotum nerede? Anne : En son hangi odada check-in olduysan oradadır!

 

8 günlük bir tatilin ardından, yeni haftaya girerken yüzünüz biraz gülsün istedim. Anne-babanız hayattaysa mutlaka ellerini öpün, değillerse de dua edin, daha sık hatırlayın. Onlar, Anne-babalarımız, hep bizi anlamadıklarını düşündüğümüz insanüstü varlıklar. İyi ki varlar, sağ olsunlar, var olsunlar!

Google Plus Sayfam+Benzer Yazılar“Gemi limanda güvendedir, ama gemiler limanda beklemeleri için yapılmaz”Sizin Maaşınız mı daha yüksek, Diplomanızın Maaşı mı?Genç Kızlar için Bir Girişimciyle Evlenmemek için 10 Neden“12 Yıldız” Başvuruları 6 Kasım’da başlıyor. [12 Yıldız Projesi Hakkında Detaylı Bilgi]Saklışehir Neden Battı ? E-Ticarette Neden Çuvalladım? [Bir Başarısızlık hikayesi]

11 Ekim 2013 Cuma

2013 Yılının En İyi İş Modeli

Hulusi Berik’in melek yatırımcı desteğini alan Hamsi Finger, 2 ayda 5 şube açarak büyümeye devam ediyor. Franchise yöntemi ile hareket eden şirketin; mobil, büfe ve dükkân modeli olmak üzere 3 farklı iş modeli mevcut. Hamsiler, fileto şeklinde 100’er gramlık kutularda ekmek ve özel sosu ile birlikte 4,5 liradan satışa sunuluyor. Almanya’ya ilk ihracatını gerçekleştiren Hamsi Finger’ın hedefi, 2013 sonuna kadar 100 şubeye ulaşmak.

9 Ekim 2013 Çarşamba

"Girişimciler, Yatırımcılarla Hızlı İletişime Geçmeli"

212 Capital Partners; 2011 yılında kurulmuş, internet, iletişim ve teknoloji sektöründe faaliyet gösteren, erken dönem yatırıma açık olan girişimlere yatırım yapan 30 milyon dolarlık bir "Girişim Sermayesi Fonu". Şu ana kadar 8 teknoloji firmasına yatırım yapan 212’nin Yöneticisi Numan Numan, dünyada ve Türkiye’de teknoloji alanında büyük fırsat olduğunu belirtip, yatırım yapacakları girişimcilerde dikkat ettikleri noktaları açıkladı.

4 Ekim 2013 Cuma

Gezi Parkı Olayları: Bardağın Dolu Tarafı

Omer Abi , ne olacak simdi ? @omerekinci

— Oktay Tilkili (@oktaytilkili) June 2, 2013

 

Twitter’da gelen  bu soru üzerine yazıyorum bu yazıyı, beş gündür düşünmekten, dinlemekten, anlamaya çalışmaktan başka hiçbir şey yapamıyorum

Gelin analiz edelim, bu beş günün bize öğrettiklerini, kazandırdıklarını masaya yatıralım; ve tabii kazandıracaklarını da…

Yaşananlar, beş gündür sokaklarda olan insanların, direnişçilerin maruz kaldığı iki durumun sonucu.

Birincisi ; Son birkaç yıldır hissettikleri “yok sayılma ve sindirilme” uygulamalarının üst üste gelmesi sonucu, 29 Ekim, Alkol Yasağı, Reyhanlı Patlaması, Emek Sineması gibi olaylarda verilemeyen tepkilerin patlaması. Tıpkı metan gazı patlaması gibi…

“Şiddeti meşrulaştırmak” değil yazdıklarım. Lakin, psikoloji bilimi diyor ki tanıdığınız en masum, en iyi kalpli insanın da “katil olma” sınırı var. İnsanları bu noktaya getirmemek, gelmelerine sebep olacak nedenleri ortadan kaldırmak devletin göreviydi.

Rahmetli Şeyh Edebâli’nin Osman Bey’e nasihatlerinden biridir, der ki;

“Ey oğul, insanı yaşat ki devlet yaşasın”

Hanımefendiler, beyefendiler, itiraf edelim, bu nasihati unuttuk, beş gündür daha da fazla unuttuk .

Bu yazıda belki yer verilmesi gereken birileri daha var, yalan yanlış bilgi dağıtanları, insanları provake edenleri, aldatanları, şiddete yöneltenleri da yazmak lazım ama herkes görevini yapıyor, provokatörün görevi de bu, onları neyle suçlayalım, görevleriyle mi?

“Dünya yaşamak için tehlikeli bir yer; kötülük yapanlar yüzünden değil, durup seyreden ve onlara ses çıkarmayanlar yüzünden.” A. Einstein

Gelelim ikinci duruma. Bu durumun bir özelliği var ki o da aslında birincisinin de sebebi olan bir durum; sokağa dökülen ve 5 gün Gezi Parkı’nda nöbet tutan bu insanların temsil edilemediğini, haklarının savunulmadığını, var sayılmadıklarını hissediyor olmaları. Eğer sokaklara dökülen yüz binlerce insan, kendilerini temsil edecek bir zemin bulamıyor.

Eğer Cumhuriyet Halk Partisi gerçekten muhalefet gibi davranabilseydi, bu olayların her birinde yerinde, zamanında müdahaleyle katılımcı demokrasi anlayışıyla yaklaşarak dümenin açısını “doğruya” döndürebilseydi bu gencecik bireyler sokaklara dökülmeyecekti.

Peki ya polis? Devletin polisi, “Çevik Kuvvet” nasıl ve neden böyle bir olayda yangına körükle gitti?

Çevik Kuvvet Merkezine işim gereği girip çıktım yakın dönemde. Olaylarda önemli rol oynayan “Çevik Kuvvet” polisi figürünü iyi analiz etmek gerekiyor. Sürekli spor yapan, atletik, 20-25 yaşlarında, güçlü kuvvetli genç insanlardan bahsediyoruz. Büyük bir kısmı milliyetçi. Böyle bir infial sırasında 20-25 yaş arası genç bir polis gücünden olgunluk, “âkillik” beklemek yerine, bu grubu aktivist grupla karşı karşıya getiren yöneticilere, Emniyet Müdürlüğüne, Valiliğe sormak gerekir bu soruları. Sonuçta ne oldu? Yine kardeş, kardeşi karşı karşıya getirdiler.

Ateşle barutu yanyana getir ve bekle ki tutuşmasın, mümkün mü?

Bu yaşananların sonuçları ne olacak?

1-     Yeni jenerasyonla ilgili en büyük kaygılardan biri “apolitik bir gençlik yetişiyor” kaygıları kırıldı, gençler düşünmeye başladı, şu yazıyı yazdığım sırada etrafımdaki masalardaki 20’li yaşlardaki gençlerin hepsi bu konuları tartışıyor. Sizinle, benimle aynı dünya görüşünde olsun, olmasın, düşünenden değil, düşünmeyenden korkmalı.

2-     AK Parti “Ben yaptım, oldu” politikasından vazgeçecek, vazgeçmeli de zaten. Türkiye’de “farklılıklarımız zenginliklerimiz” sözünün artık sözde kalmaması gerektiği bir çağa girdik.

3-     Medya tam anlamıyla hayal kırıklığı oldu, halkımız bundan sonra 4 yaşındaki çocuğun oyalansın diye TV başına oturtulduğu gibi oturup TV izlemeyecek, geleneksek medyadan umudumuz azalmıştı, tamamen bitti. Televizyoncu, gazeteci arkadaşlarım, ister kızın, ister küsün. Ama birebir benimle aynı görüşte bir gazeteyi de, karşıt görüşteki gazeteyi de artık okumak istemiyorum. Aynı görüşteki gazete, ne olursa olsun olanları benim görüşüme göre yontuyor, karşıt görüşteki ise ne olsa karşıt! Benimle aynı görüşü savunan “ideolojik” gazetedense, karşıt görüşü olan objektif gazete bin kat daha iyidir.

4-     Sanatçılar, tiyatrocular bir duruş sergilediler, bu duruşu takdir etmemek, saygı göstermemek elde değil. Kaldı ki bu sanatçılar, 3. Maddede eleştirdiğimiz TV kanallarından maaş alan insanlar, yani “ileride iş bulabilir miyim, iş alabilir miyim?” kaygısı güdebilirlerdi, gütmediler.

Büyük millet olmak, kökleri tarihin derinliklerinde saklı bir büyük ulus olmak bence neyi gerektirir biliyor musunuz sevgili dostlar? Direnen de bizim kardeşimiz, polis de bizim kardeşimiz, aynı fikirde olalım-olmayalım, bu insanlara biz sahip çıkacağız.

Devlet bizim devletimiz, millet bizim milletimiz. Nasıl ayrıştırabiliriz? Nasıl tersini söyleyebiliriz?

Polis şiddetin dozunu arttırdı, halka aşırı orantısız güç uyguladı, evet. Ama yerde yatan gösterici için “Ambulans yok mu?” diye feryad edip en yakın devlet hastanesine kaldırdık. Yerdeki yaralıyı yine devletimiz-milletimiz elele kaldırdı, sedyeye elele yatırdı.

Biraz sistem üstü bakıp, tarafgirlikten çok bütünleştirici bakarsak, empati yaparsak, bundan sonraki süreç daha kolay aşılacaktır.

Gelelim sonuca, bu beş günde, belki millet olarak bir yıl yaşlandık. Bir yıllık yorulduk, bir yıllık tükendik. Bu çabaların çöpe gitmemesi, tarihte kimileri için tatlı, kimileri için acı bir anı olarak kalmaması için yapılması gereken tek bir şey var.

Eylemlerde en ön sıralarda saf tutan sanatçılar, sivil toplum liderleri, kanaat  önderleri;

 

Mesele sadece Gezi Parkı değil arkadaş, sen hâlâ anlamadın mı? Hadi gel. #direngeziparkı

— Memet Ali Alabora (@memetalialabora) May 30, 2013

Eğer sizi temsil edecek bir siyasi parti bulamıyorsanız, eğer gerçekten çabalarınız beş günde saman alevi gibi yanıp sönsün istemiyorsanız, üstelik çok farklı kesimlerden de bu arza talep gelmişken;

Gelin, önce siyaset arenasına, sonra da meclise, sizden sonrakilere de böyle sokağa dökülmek zorunda kalmayacakları, kendilerini ifade edebilecekleri bir mecra oluşturun.

“Çözümün parçası olmayanlar, sorunun parçasıdır”

Aslına bakarsanız gerçekten de böyle bir siyasi oluşuma ihtiyaç var. Bu yönüyle Gezi Parkı olaylarının bir hayırlı sonucu da, bu ihtiyacı ayan beyan ortaya çıkarması olmuştur.

Eğer gerçekten bu olaylar tertemiz, pırıl pırıl bir siyasi parti doğurursa ve halktan destek alırsa, önümüzdeki yıl gerçekleşecek olan seçimlerde meclise girer, şu an oldukça az siyasi partinin boy gösterdiği siyasi arenasında şu anda temsil edilmediğini, ötekileştirildiğini düşünen vatandaşlarımızın da düşünceleri seslendirilir.

Bu beş günde sokaklara dökülen, meydanlarda sabahlayan insanlara, onları harekete geçirenlerin borcudur bu.

Unutmayalım, hiçbir doğum acısız, sızısız, kansız olmaz, can yanar ama sonuçta ortaya dünyanın en güzel şeyi olan bir bebek dünyaya gelir. 

Yaşananlardan hepimiz ders almazsak ve sonuç odaklı olmazsak, milletçe yaşadığımız bu gerilim yanımızda kâr bile değil, zarar kalır…

N’olur durdurun şu şiddeti.Polisin şiddetini durdurun.Arkadaşınızın şiddetini durdurun.Her türlü şiddeti durdurun.

— Memet Ali Alabora (@memetalialabora) June 1, 2013

Google Plus Sayfam+Benzer YazılarMemet Ali ve Erman Hoca mavi yakalıların sonunu mu getirecek?5 Bin TL’ye Evlenilir mi?Dünyanın En Güzel Doğum günü HediyesiMehmet Ali Birand’dan Gençlere 10 Altın Kural “Gemi limanda güvendedir, ama gemiler limanda beklemeleri için yapılmaz”

2 Ekim 2013 Çarşamba

Geleceğin Liderleri, Kampüste Yetişiyor

TurkishWIN dünya vatandaşı olmaya aday olan kadınların birbirlerine ilham ve güç verdikleri global bir platform. Düzenlediği çeşitli etkinliklerle başarılı kadınları bir araya getiren platformun faaliyetlerinden biri de “Kampüs Liderleri Programı”. Kampüs Liderleri Programı, üniversite ortamında geleceğin kadın profesyonellerini yetiştirmeyi amaçlayan bir program. Üniversitelerin 2. ve 3. sınıflarında öğrenim gören, İngilizce bilen, sosyal ağları etkin şekilde kullanan ve sosyal hayattta aktif olan genç kızlar, TurkishWIN’in Kampüs Lideri olup, kendilerine sağlanan her biri kendi alanında uzman mentorler ile kariyer planlaması yapma şansını yakalıyorlar.

Dünyanın En Güzel Doğum günü Hediyesi

Gözün göremeyeceği mesafeler vardır, gönül o mesafeyi bir nefeste alır.

Gözün göremediğini akıl ve mantık sevemez ama kalp görmediğine de bağlanabilir.

Gözümüz sadece göz kapaklarımız açıldığında mı görmeye başlıyor sanıyorsunuz? Hayır, gözümüzü kapattığımızda daha fazla şey görmeye başlıyoruz.

30 yaşına varmak üzere olan biri için doğum günü ne ifade etmeli, bilemiyorum. Tahminim 70 yaşındaki insanın bile kalbini pırpır edebileceği yönünde.

Evet, bazı insanlardan çok karizmatik bir ifadeyle “ben doğumgününe karşıyım” gibi sözler duymuşluğunuz vardır, ama bu karşı olma durumu o kişinin kendi doğum gününe kadardır. Doğum günü gelir ve insan yine 7 yaşına dönüverir. Birbirimizi kandırmayalım.

Peki en güzel doğum günü hediyesi nedir? En güzel hediye hangisidir?

Yakın bir arkadaşımla birlikteyken, tesadüfen kendisine o anda gelen bir mesajı gösterdi. 12 Yıldız’dan Merve kendisine “Ömer Abi’ye doğum günü hediyesi ne alalım, karar veremiyoruz, yardımcı olur musun?” diye sormuş.

Arkadaşım mesajı gördükten sonra bana döndü ve sordu; “Hakikaten, sana ne alınır ki?”

Düşündüm, marka takıntılı biri değildim, lüks seven biri de değildim, aksesuar taşımaya merakım da yoktu.  30 yıllık kendim için, doğum gününde ne hediye edilir sorusuna cevap verememiştim.

Zaman geçti, günlerden Temmuz’un 11’ine, aynı zamanda doğduğum güne gelip çatmıştı takvim. Biraz da zorlu bir gündü, çözmem gereken yorucu bir konu ile uğraşırken ve biraz da canım sıkılmışken, bir video geldi eposta ile.

Video yüklenirken hala suratım asıktı. Derken indi, izlemeye başladım.

Gözlerime inanamamıştım, o asık suratım bir anda yumuşamış, gözlerim nemlenmişti.

Hayatımda hiç gitmediğim bir şehrin bir ilçesinde öğretmenlik yapan Gökçen, beni yıllar önce bir TV programında izleyip takip etmeye başlamış genç bir öğretmendi. Bütün öğrencilerine beni anlatmış, hayallerimi onlara da aktararak onları hayallerime ortak etmişti.

Sırada Burak vardı, Gökçen öğretmenin öğrencisi. Hiç görmediğim bir aydın Anadolu genci. Sosyal ağlardan dikkatle takip ettiğini hissediyordum. Öğretmeni de sık sık anlatırdı Burak’ı

Burak, hiç görmediği, hiç bilmediği bir adam için günlerce uğraşıp onun için aşağıdaki videoyu hazırlamıştı.  Üstelik bir traktör üstünde gezerek, olabilecek en zorlu koşullarda.

 

“İyi ki” dedim “her ne yaptıysam iyi ki yapmışım”. Bu güzel insanlara ulaşmamı sağlayan her ne ise, iyi ki olmuş. Biliyorum ki Burak gibi, Gökçen Öğretmen gibi Anadolu’nun her yerinde daha niceleri var, bir ışık bekleyen. Ellerinden tutacak, “yapabilirsin” diyecek birini bekleyen daha yüzbinlercesi var.

Hayatımın en güzel doğum günü hikayesiydi. Teşekkür ederim Burak Akın, teşekkür ederim Gökçen Öğretmen, Gülcan Aksoy, Esra Doğan, teşekkür ederim Kadışehri’nin güzel insanları. Sözüm söz, geleceğim.

 

Aşağıdaki fotoğraf da Zanzibar’lı bir çocuğun, kendisine hediye edilen bir Karton Kutu, evet sadece bir karton kutu ile mutlu olduğu anlardan.

Mutluluk, sevgiyle mümkün, zenginlikle, çok parayla ya da başarıyla değil!

 

Google Plus Sayfam+Benzer Yazılar“Biliyorum, bu ülkeye çiftçi de lazım ama..”Gezi Parkı Olayları: Bardağın Dolu TarafıHangisi Sizsiniz? Geleceği Tahmin mi Ediyorsunuz İnşa mı Ediyorsunuz?“Gemi limanda güvendedir, ama gemiler limanda beklemeleri için yapılmaz”Türk Genci Nasıl Kurtulur? [Çıkar İçindeki İnsanı]