6 Şubat 2016 Cumartesi

Microsoft, Swiftkey’i zekâsı için satın alıyor

Microsoft, mobil platformlar için klavye geliştiren SwiftKey’i satın aldığını duyurdu. 250 milyon dolar civarında olduğu söylenen anlaşmanın asıl hedefi SwiftKey’in yapay zeka konusundaki yeteneklerinden faydalanmak.

Yeni CEO’su Satya Nadella ile özellikle mobil pazara yönelik farklı stratejiler uygulamaya başlayan Microsoft, Windows Phone’un rakibi olan iOS ve Android için de uygulamalar geliştirmeye başlamıştı. Şimdilerde Windows Phone’un klavyesi olan Word Flow’un da iOS versiyonunun yolda olduğu biliniyor. Ancak Microsoft, klavye geliştiricisi olan SwiftKey’e de 250 milyon dolar ödemekten çekinmemiş.

Bu açıdan bakınca SwiftKey anlaşması fazla yüksek bir maliyet gibi görülebilir. Fakat Microsoft’un hedefi SwiftKey ekibini kendi takımına katmak ve özellikle kelime tahmininde kullanılan yapay zekadan faydalanmak. SwiftKey, siz harfler arasında dolaşırken çeşitli harf kombinasyonlarına dayalı bir algoritma uygulayarak en sık kullanılan kelimeleri size öneriyor ve böylece yazma hızını ciddi biçimde yükseltiyor. Şirketin Android ve iOS uygulamalarını bu kadar popüler yapan da bu.

2008 yılında kurulan ve 2010 yılında Android için ilk uygulamasını yayınlayan İngiltere merkezli SwiftKey, 2014 yılında da iOS’a gelmişti. Bugün dünyada 300 milyona yakın cihazda SwiftKey’in uygulaması kullanılıyor. Kullanıcılardan gelen verilerle birlikte de uygulamanın algoritması gelişmeye devam ediyor.

Microsoft’un SwiftKey’in yeteneklerinden nerelerden faydalanacağını henüz bilmiyoruz. Ancak ekip Android ve iOS için uygulamalarını geliştirmeye devam edecek. Öte yandan Microsoft’un artık yavaş yavaş Windows Phone’dan vazgeçip mobil pazarda kendini bir uygulama geliştirici alanında güçlendirmeye çalıştığını söylemek de mümkün. Zira Windows Phone satışları sıfıra doğru ilerliyor. Microsoft da özellikle akıllı telefon pazarında kendini farklı bir noktaya konumlandırma hedefinde.

4 Şubat 2016 Perşembe

Parmak izi sensörlü akıllı asma kilit TAPP, indiegogo’da başarıya ulaştı

Parmak izi sensörlü akıllı kilitler ilk kez karşımıza çıkmıyor. Ancak Kanadalı bir girişimin elinden çıkan TAPP, bu konudaki gidişatı değiştirebilir.

Bir cihazı birçok sensörle donatıp ”akıllı” hale getirmek her zaman ortaya kullanıcı dostu bir cihaz çıktığı anlamına gelmiyor. Geçmişte üretilen birçok akıllı cihazda da bu durumu görmek mümkün. Kullanımı karmaşık ve daha pahalı ürünler yerine kullanıcılar eski ama güvenilir ama basit olan çözümleri kullanmaya devam ediyor. Tıpkı onlarca yıldır kullanılan asma kilitler gibi. Söz konusu cep telefonu olduğunda bir parmak izi okuyucunun arada sırada problem çıkarmasına katlanabiliriz (aslında buna bile katlanamayız). Ancak bisikletimizin tekerleklerini serbest bırakmak ya da evimizin kapısını açmak için böyle bir problem çok can sıkıcı olabiliyor. Bu sebeple şimdiye kadar bu tür ürünler pek başarılı olamadı.

Kanadalı bir girişimin geliştirdiği TAPP ise tüm sorunları çözdüğünü düşünüyor. Indiegogo‘da 40 bin dolar hedefiyle yola çıkan TAPP, şimdiden 80 bin dolara ulaşmış durumda. TAPP’in ilk ürünü TappLock, 3 yıla kadar dayanabilen bir bataryaya sahip. Elbette temel fonksiyonu birşeyleri kilit altındaki tutmak. Kilidi açmak için tek yapmanız gereken ise parmak izi okuyucusunu kullanmak. İkinci fonksiyon olarak içerisindeki batarya cep telefonlarını şarj etmek için harici batarya olarak kullanılabiliyor.

TappLock akıllı fonksiyonları ise bluetooth sayesinde kazanmış. Bluetooth üzerinden cep telefonlarıyla haberleşebiliyor. Böylece 200’e kadar parmak izini hafıza tutup, bunlara istenen zaman aralıklarında erişim hakkı sunabiliyor.

Bunlara ek olarak su geçirmez olarak tasarlanan TappLock, birinin kilidi kesmeye çalıştığını hissettiğinde ise sesli bir alarm veriyor.

TappLock’un bir de ucuz versiyonu var. TappLock Lite isimli ürünün abisinden farkı ise harici batarya olarak kullanılamaması ve pilinin sadece 6 ay dayanıyor olması. Ancak iki ürün de pili bittiğinde yeniden şarj olabiliyor. Eğer pili bittiği anda kilitli durumdaysa yeniden şarj olana kadar öyle kalmaya devam ediyor.

width="658" height="370" frameborder="0" allowfullscreen="allowfullscreen">

TAPP’in dikkat çeken bir yönü de fiyatı. 29 ve 49 dolar fiyatla satılan iki ürün görece ucuz sayılabilir.

İlerleyen yıllarda akıllı ev konseptleri yaygınlaşırsa TAPP gibi ürünler de başarıya ulaşabilir.

31 Ocak 2016 Pazar

Yarın Girişimcilik Zirvesi’nde buluşuyoruz!

Etohum’un 2016 yılında yatırım yapacağı ve yıl boyunca destek vereceği girişimleri açıklayacağı Girişimcilik Zirvesi, yarın yani 30 Ocak’ta düzenlenecek. 

Girişimcilik ekosisteminden birçok önemli ismi buluşturacak olan Girişimcilik Zirvesi, bu yıl Etohum’a gelen 2500 başvuru arasından seçilen 16 girişimin de ilk kez açıklanacağı etkinlik olacak. Bir süredir Etohum’la birlikte mentorluk ve eğitim kampında bulunan girişimler, Etohum Yatırımcı Kulübü üyelerine de bir kez sunum yapma imkanı elde etmişti. 16 girişim arasında oyun, mobil, e-ticaret, bulut teknolojileri gibi farklı alanlardan girişimler bulunuyor.

Girişimcilerin yanı sıra birçok önemli konuşmacı da Girişimcilik Zirvesi’nde sahne alacak: Hasan Aslanoba, Murat Şahin, Kenan Çolpan, Ozan Sönmez, Burak Büyükdemir ve daha birçok önemli isim.

Katılımın ücretsiz olduğu Girişimcilik Zirvesi’nde bu linkten kayıt olabilirsiniz.

 

29 Ocak 2016 Cuma

Girişimlerin sıkça yaptığı 3 pazarlama hatası

Yeni girişimler için çok önemli ama çok zor bir şeydir pazarlama. Özellikle ürün ve kanal ile ilgili çalışmalar yeni yeni otururken düşük maliyetle maksimum sonucu verecek bir pazarlama geliştirmek hiç de kolay değil. Elbette buna tecrübesizlik de eklendiği zaman işler zorlaşıyor ve hatalar artıyor. Peki bu konuda en sık görülen 3 hata ve bunların çözümü neler? 

1 – Israr bıkkınlık yaratabilir

Uygun fiyatlı pazarlama dendiğinde akla gelen ilk yöntemlerin başında mailing ve telefonla pazarlama geliyor. Bu tür pazarlama yöntemlerinde sabırlı olmak ve red cevaplarında moral bozukluğu yaşamamak gerek. Fakat potansiyel müşterilere yaklaşımınızı çok dikkatle planlamanız gerekiyor. Çok fazla ısrar ederek, çok sık e-mail göndererek bağlantıyı henüz kuramadan kopabilirsiniz. Benzer şekilde sürekli insanların karşısına çıkan reklamlar da bazen can sıkıcı olabilir. Bunun için ulaştığınız kişileri ve ulaşma sıklığınızı takip edin. Tepki ve isteklerine göre davranmaya çalışın. Eğer ilgi göstermiyorlarsa birkaç ay ara verin ve sonrasında kendinizi hatırlatın.

2- Zaman kaybetmeyin

Eğer pazarlama yapmaya başlamak için iyi bir bütçenizin olmasını, belirli bir kullanıcı sayısına ulaşmayı bekliyorsanız boşuna zaman kaybediyorsunuz. Ürün ya da hizmetiniz hazır olduğu anda siz de pazarlama yapmaya hazırsınız demektir. Başlarda bunu yaparken kendinize çok güvenmeyebilirsiniz. Ancak sizin sorumluluğunuz ürünü müşteriyle buluşturmak. Eğer potansiyel bir müşteri, ürünle ilgilenebilecek birini görürseniz hemen atlayın!

3- Pazarlama kurdu olmanıza gerek yok

İnsanlar pazarlama yapmak için özel yetenekler gerektiğine inanırlar. Elbette yetenekli bir pazarlamacının farkı hissedilir. Ancak mutlaka bir pazarlama kurdu olmanıza gerek yok. Önemli olan ürününüze güvenmeniz ve insanlara güven vermeniz. Böyle bir durumda yeni ve heyecanlı olmanız da size avantaj sağlayabilir.

27 Ocak 2016 Çarşamba

Stockholm nasıl Avrupa’nın bir numaralı teknoloji merkezi haline geliyor?

İsveç’in başkenti yolculuk etmesi kolay bir yer ve ziyaretçilere havaalanından Stockholm’un merkezine gitmek için taksiye para harcamaktansa, trenin çok kullanışlı olduğu söylendiğinde İsveç değilmiş gibi hissettiriyor. Stockholm, aşırılığa kaçmanın yoğun olarak görüldüğü bir yerdir. En iyi seçenek, daha yavaş ve sakin bir yaşam tarzı seçmektir – araba kullanmak yerine yürümeyi seçin, kredi kartlarınızı atın ve akışına bırakın.

Bunların birçoğu doğru olsa bile, bu şehirde kredi kartlarını hemen kullanmayı bırakmak büyük ihtimalle iyi bir seçenek değil. Zira nakit para kesinlikle ilk tercih değil ve küçük restaurantlar bile kredi kartı veya alternatif dijital ödeme platformları konusunda ısrar ediyorlar.

Stockholm aşırı modern bir şehir olarak da nitelendirilebilir. Burası hamile bir erkeğin bebek arabasıyla yürümesinin garip olmadığı bir yerdir.

Öte yandan kuzey şehri görünümünün altında, burada Londra, Berlin ve Paris ile en önemli teknoloji startup merkezi olma konusunda yarışan bir startup faaliyet alanı var.

STING’in CEO’su ve kurucusu olan Par Hedberg’e göre, Stockholm’un Kuluçka Merkezi, hızlandırıcıları, beraber çalışma ortamı ve melek yatırımcı networkünün karışımı ile, Stockholm’un üstünlüğü tartışma götürmezdir.

Par Hedberg, Stockholm’un merkezindeki STING’in ofisinde onunla buluştuğumda “Geçen sene, teknoloji alanında risk sermayesi pazarında dünyanın 2. hızlı büyüyeni olarak derecelendirildik. Stockholm şu anda Avrupa’da en çok milyar dolarlık startupa sahip yeri. Bizim, Avrupa’nın startup başkenti olduğumuza hiç şüphe yok” dedi.

Stockholm, tabii ki de bir tarihe sahip. Skype ve Spotify burada kuruldu ve diğer girişimcilere ilham veren birçok örnek bulunmaktadır.

Bunlardan bir tanesi, Klarna Group’tur. 2005’te Stockholm’da kurulan Klarna, Avrupa’nın en hızlı büyüyen şirketlerindendir, Avrupa ve Kuzey Amerika’daki online dükkanlar için güvenli ödeme çözümleri sunmaktadır.

Reuters’a göre, 2014’te şirket 319 milyon dolardan fazla bir gelir elde etmiştir ve satıcılara 9 milyar dolardan daha fazla değere sahip ürün satmalarına yardım etmiştir. 35 milyon kullanıcıya hizmet vermekte, 50.000 satıcı ile çalışmaktadır ve her gün 250.000’den fazla işlem gerçekleştirmektedir.

Sebastian Siemiatkowski, Klarna Kurucu Ortağı ve CEO’su, “Stockholm’un startup kültürü büyük oranda İsveç’in sosyal güvenlik ağından yararlanmaktadır. Yetenekleri ülkemize çeken mükemmel ücretsiz okullara sahibiz. Sosyal yardım sistemimiz girişimcilerin biraz daha kendilerine güvenerek risk almalarını sağlıyor. Bu, insanların daha yüksek risklere sahip olan şirketlerde çalışmalarının kolaylaşması demektir” şeklinde durumu ifade etmiştir.

Klarna’dan daha küçük ve teknolojiden ziyade daha çok tasarıma odaklanan bir şirket olan Doberman da, Stockholm’da işini başlatmanın faydalarından yararlanmıştır. Şu an New York ve Berlin’de ofisleri vardır. Doberman, kullanıcı deneyimine odaklanan bir tasarım şirketidir.

Doberman New York’un Yönetici Direktörü Anders Frostenson, “Şehir, yüksek hızlı internet ile kültürel olarak farklı özellikleri bir arada kullanan bir mühendislik ve tasarım kültürüyle beslenmiş, büyük bir orta sınıf jenerasyona sahiptir. Buna Vikingler’den beri süregelen ihracat bağımlısı, seyahat eden bir millet ve ortak çalışmaya dayalı bir kültür ekleyin. Bugünün deneyimsel ekonomisi ile birleştirin. Bir merkez için mükemmel bir furya” şeklinde ifade etmiştir.

Viking benzetmesi oldukça ilginçken, şehirlerinden denize açılan Stockholm şirketleri de bulunmaktadır. Acast, internet üzerinden ses ve görüntü dosyalarının aktarılmasını sağlayan podcasting teknolojisine odaklanmış, oldukça ilgi çekici bir startuptır.

Geçen sene Kasım ayında birçok Avrupalı’nın ABD hakkında düşündüklerine meydan okumak amacıyla, bu pazarı hedefleyerek işini ABD’ye genişletmiştir. Pazara hakim, yakın zamanda serinin son sürümlerini piyasaya sürerek kendini kanıtlamış olmasıyla Avrupa’da eşi olmayan bir markadır.

ABD Acast Stories’in Kurucu Ortağı ve Genel Müdürü Karl Rosander, “Acast’ı, Stockholm’da piyasaya sürmeden önce, podcast ekosistemindeki her şey bozuktu. Bizim bulduğumuz kullanılmayan bir kitlesel iletişim aracıydı ve kısa zamanda Avrupa’nın en büyük podcast şirketlerinden biri olduk. Acast’ı ABD’ye getirerek, bu alanda köklü değişimler yapmaya devam edeceğiz” şeklinde konuşmuştur.

Natalia Brzezinski Acast’ın parlayan yıldızlarından biridir ve onun Stand Out! Podcastinin özelliği, dünyanın en güçlü kadınlarından bazıları ile görüşmelerinin bulunmasıdır. İsveç’in eski ABD Büyükelçisi Mark Brezezinski’nin eşi olmasının yanı sıra, mükemmel bir kariyere sahiptir ve önümüzdeki sene yazın gerçekleşecek olan yeni kültürel teknoloji festivali olan Symposium Stockholm’un yeni CEO’sudur.

Natalia Brzezinski Stockholm’s Berns otelindekini etkinlikte, “Dünya’ya İsveç’in sadece havalı olduğunu değil, aynı zamanda öncülük ettiğini de göstermek istedim. Amerikalılar, İsveç’ten teknoloji, cinsiyet ve çevre konularında çok şey öğrenebilirler” demiştir.

Bunun dışında, arayan numara kullanıcıların telefonlarında kayıtlı olmasa bile, arayanının kimliğini gösteren uygulama olan Truecaller var. Her bölgedeki en büyük spam aramalarını engeller ve kullanıcıların istenmeyen çağrılarını rapor etmelerinde yardım eder.

Şirketin veritabanında 2 milyardan fazla numara bulunmaktadır ve Kasım 2015’te 200 milyondan fazla kullanıcısı bulunduğunu, Kleiner Perkins Caufield Byers, Atomico ve Sequoia Capital’den 80 milyon dolarlık fon aldığını açıklamıştır.

Truecaller CEO’su Alan Mamedi “Stockholm’de doğru startup kültürü ve mentalitesi gelişmiştir. Genç nesiller startupları daha fazla fırsata ve daha az riske sahip olarak görüyor. İsveç’in 10 milyonluk görece az nüfusu da bizi genişlemeye ve hizmetlerimizi deniz aşırı çeşitli bölgelere adapte etmeye zorluyor.”  şeklinde belirtmiştir.

Truecaller, Doberman, Acast ve Klarna belirli tipteki işleri temsil ederken, şehirde kurulmuş daha küçük bir startup olan Lifesum, en ilgi çekici haline gelebilir – bir keresinde neredeyse Bob Dylan’ı öldüren kan paraziti nedeniyle.

Histoplasmosis, kalbin çevresinde şişliğe yol açan ve hayati tehlike yaratan bir fungal enfeksiyondur. Dylan 1997’de bu paraziti kapmıştır. Bu hastalıktan nasibini alan bir başka kişi de, Lifesum COO’sudur. Histoplasmosis ile neredeyse ölüme yaklaşan deneyimler yaşayan, şirketin asıl ismi – Shapeup Club- ile iş modeli fikri bulan kişidir.

O zamandan beri uygulama Lifesum olarak tekrardan markalaştırılmış ve 2014’te 6.7 milyon dolarlık fon almıştır. Apple Watch piyasaya sürülürken seçilen 40 uygulamadan bir tanesidir.

“Ölümle sonuçlanabilecek deneyimler yaşamak, sağlıkla ilgili daha çok bilgi edinmeme yol açmıştır. Geleneksel sağlık hizmetlerini mobil ile birleştirdik, kalori sayacı gibi sağlıklı yaşamayı sağlayan bilgiler oluşturduk.” diyor Gners.

İsveç halkı ve dünyanın geri kalanı, Lifesum’un ürünlerinden muhtemelen faydalanıyorlar, ama Stockholm’un teknoloji topluluğunun Avrupa’nın diğer teknoloji merkezlerindeki topluluklardan muhtemelen daha sağlıklı olduğu açıktır.

Kaynak

21 Ocak 2016 Perşembe

Tek turda yapılmış en büyük yatırım rekorunu Çinli bir girişim kırdı

Çin’in adeta bir roket gibi yükselişte olan girişimcilik ekosistemi, güçlü yatırımcıları da çekiyor. Son yıllarda büyük şirketler çıkaran Çin, yeni girişimler astronomik yatırımlar yapabilecek yatırımcılara da sahip.

Dünyada Uber, Airbnb gibi Unicorn girişimleri konuşuyor olsak da Çinli girişimler de pek yabana atılacak cinsten değil. Henüz global anlamda çok başarılı şirketler çıkaramamış olsalar da sadece kendi ülkelerindeki potansiyeli değerlendirmeleri bile onlar için yeterli olabilir. Didi Kuadi’nin Uber karşısındaki güçlü duruşu da bunun en iyi örneklerinden.

Çin’de Alibaba, Didi Kuaidi, Xiaomi gibi önemli şirketlerin ardından şimdi de Meituan-Dianping adını duyurmaya başladı. Groupon ve Yelp’in iş modeli bakımından bir karması olarak nitelendirebileceğimiz Meituan-Dianping’in hikayesi aslında Didi Kuadi’ye benziyor. Onlar da Didi Kuaidi gibi çok ciddi rakiplerken birleşme kararı iki firmadan ortaya çıkmış bir şirket.

Bu birleşme sonrası yatırımcılardan daha fazla ilgi gören şirket, sonunda tek turda 3.3 milyar dolarlık bir yatırım elde etmiş. Bu da tek bir turda bir internet-teknoloji girişimine yapılmış en büyük yatırım demek. Çin’de tek çeyrekte yapılan toplam yatırımın da üçte birine eşit. Bu yatırım ile Meituan-Dianping’in değeri ise 20 milyar dolar olarak belirlenmiş.

Tüm dünyada 2015’in sonlarında görülen girişim yatırımlarındaki azalma, 2016’nın ilk çeyreğine de yansıyabilir diye düşünüyorduk. Ancak Meituan-Dianping’in yatırımı bu beklentileri şimdilik tersine çevirmiş oldu.

19 Ocak 2016 Salı

İşinizin yanında daha fazla özgürlük mü istiyorsunuz? İşte size 4 öneri

Yeni bir şirketi kurmak ve büyütmek her zaman çok zordur. Bazen maddi problemler yaşarsınız, bazen kapıdan çevrilirsiniz, bazen dibe vurursunuz, bazen gergin anlar yaşarsınız. Ancak şurası kesin ki zaman konusu her zaman sorun olur. 

İşinizin başlarda çok vaktinizi aldığını biliyoruz. Mesainin her anını, hatta geceleri bile değerlendirmeniz lazım ki sıfırdan çıktığınız bu yolda artılara geçebilesiniz.

Ancak hayatınızı tümüyle işinize ayırdığınız günler mutlaka bir yerde bitecek ve artık işinizin yanında kendinize daha fazla serbest  zaman ayırmak isteyeceksiniz. Bu zamanı yaratmak için size 4 tavsiyemiz var;

1- Eğitim verin

Sizin özgürlüğünüz, yanınızdaki kişilerin işlerini iyi yapmasına bağlı. Eğer kusursuz işleyen bir düzen kurabilirseniz, her seferinde geri dönüp kontrol etmeniz gerekmeyecektir. Bu sebeple başlarda fazladan biraz zamanı bu konuya ayırmanızı tavsiye ederiz. Uyumu artırmak, düzenin nasıl daha sağlıklı işleyeceğini anlamak ve belirli konularda çalışanlarınıza eğitim ve antrenman yaptırmak sizin faydanıza olacak.

2- Harcamalarınızı iyi yönetin

Hem şirket hem de kişisel harcamalarınızı yönetmeniz oldukça önemli. Zira gelirlere bağlı olarak harcamalarınızı da artırırsanız bir süre sonra paranın kölesi olmaya başlayacaksınız ve her zaman daha fazla para kazanmaktan başka çareniz olmayacak. Ancak kişisel ve şirket giderlerini iyi yönetirseniz kazandığınız para kasanızda kalacak ve böylelikle hem zamanınızı hem de iş gücünüzü daha ideal biçimde yönetebileceksiniz.

3- Önceliklerinizi belirleyin

Yapılacak işler listesi uzar gider. Eğer düzensiz bir listeniz varsa zihniniz çok dağılacak ve veriminiz düşecek. Bu da basit işler için bile daha fazla zaman harcamak demek. Eğer yapacağınız işleri akıllıca bir şekilde önceliklere göre sıralarsanız, bu hem daha verimli çalışmanızı hem de uzun vadeli işlere daha hazırlıklı olmanızı sağlayacak.

4- Sınırlar koyun

Bir şirkette çalışansanız, sınırlarınız bellidir: sabah 9 ve akşam 6 arası mesainizi şirket için harcamak zorundasınızdır. Bu saatler dışında ise özgür olursunuz. Söz konusu kendi şirketiniz olduğunda ise sınırlar ortadan kalkar. Bu aslında başlarda iyi bir şeydir. Sadece mesai düzeniyle çalışırsanız bazı şeyleri başarmanız çok uzun zaman alabilir. Ancak sınırları tamamen ortadan kaldırmak da doğru değil. Eğer işlerinizi yavaş yavaş yoluna koymaya başladıysanız, kendinize dinlenecek zamanlar ayırmalısınız.

Bu sebeple gün içerisinde belirli saatlerden sonra çalışmayın, haftanın bir gününü sevdiklerinizle vakit geçirmek için ayırın. Kendiniz için çalışıyor olsanız da sınırları korumanız şart.

Kaynak