Yazar: Alper ŞAŞMAZ – Sanayi ve Teknoloji Uzmanı – Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
Öncelikle beyin göçü ne demektir herkesin bildiğine eminim ama yine de yazayım. Beyin göçü, büyük uğraş ve kaynaklarla yetişen bilim insanı, mühendis, araştırmacı gibi nitelikli insan gücünün ilgisizlikten ve imkânsızlıklardan ötürü kendisi için daha iyi olacağını düşündüğü ülkeye göç etmesidir. Ülkemiz açısından da beyin göçünün engellenmesi çok önemli bir konudur. TÜBİTAK’ın öncülük etmiş olduğu programlar kapsamında başka ülkelerde yaşayan bilim insanlarımızın geri döndürülme çabaları devam etmektedir. Son 8 yılda toplam 600’e yakın araştırmacımız Türkiye’ye geri dönmüş vaziyettedir. Bu çalışmalar gerçekten dikkate değer ve önemli gelişmeler. Umarım sayıları giderek artar.
Çoğunlukla beyin göçünden anlaşılan şey insanımızı kaybetmemek oluyor. Son zamanlarda Nobel ödüllü bilim insanımız Prof. Dr. Aziz SANCAR için de aynı şey konuşuldu. Ve dünyanın dört bir tarafında yaşamını sürdürmekte olan nice nitelikli insanımız için de. Fakat burada bir saniye duralım istiyorum. Yukarıda beyin göçünün tanımıyla bizim anladığımız şey arasında ciddi farklar bulunuyor bence. Çünkü ülkemize olabilecek yabancı beyin göçünü tartışmıyor ve üzerinde hiç durmuyoruz. Olayı sadece gideni geri getirmek gibi algılıyoruz.
Evet, bugün vurgulamak istediğim konu ülkemize nitelikli göçmenlerin gelmesinin sağlanmasıdır. Dünyada bu işi çok iyi yapan ülkelerin başında gelen ABD’de en başarılı teknoloji şirketlerinin %60’ı birinci ve ikinci nesil göçmenler tarafından kurulmuştur. Keza AB ülkeleri de bu konuda son derece başarılı göçmen politikalarıyla kalifiye insan gücünü elinde tutmayı sağlamıştır. Hala birçok ülke başarılı bilim adamlarını, araştırmacılarını ve girişimcilerini kendi ülkelerine çekme gayretindedir.
Teknoloji girişimciliğin çok ama çok önemli olduğu günümüz dünyasında ülkeler uluslararası katılıma açık hibe destek programlarını yürüterek genç ve yetenekli beyinleri ülkesine taşımak istemektedir. Birkaç örnek program olarak Exist (Almanya), Sirius (İngiltere), Start-Up Chile (Şili), French Tech Ticket(Fransa) gösterilebilir. Bu liste daha da uzatılabilir.
Türkiye’de ise uluslararası başvurulara açık teknogirişimcilik destekleri maalesef bulunmamaktadır. Her geçen gün yeni destek programları açılmasına rağmen bu konuya gereken önem verilmemiştir. Son zamanlarda Girişimcilik Destek Paketi kapsamında işini kurmak isteyen gençlere 50.000 TL karşılıksız destek ve 100.000 TL’ye varan faizsiz kredi imkânı sağlayacak bir program daha açılacaktır. Açıkçası ben ülkemizde yeni bir destek programının gerekli olduğunu düşünmüyorum. Böyle düşünmenin nedeni ise hali hazırda Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, TÜBİTAK ve KOSGEB tarafından yürütülen programlar için yeterli başvurunun gelmemesidir. Yani yeni bir destek ihtiyacı söz konusu değildir. Esas ihtiyacımız ülkemizdeki nitelikli insanların artırılmasıdır.
Bu kapsamda mevcut durum değerlendirilecek olursa teşvik ve hibe programlarının uluslararası başvurulara açık hale getirilmesiyle yabancı beyin göçünü sağlayabiliriz. Tüm dünya bu konuda sağlam adımlar atarken bizler de seyirci kalmamalı üzerimize düşeni yapmalıyız. Futbolda olduğu gibi menajerlik sistemini kurarak dünyanın çeşitli yerlerindeki yeni yetenekleri keşfetmeliyiz. Zaten ülkemizde melek yatırımcılar, fon kuruluşları ve yatırım ağları bu konuda yeterli networke sahiplerdir. Bu sayede ülkemize yüksek kalifiyeli insanları getirerek daha fazla başarılı olabiliriz. Sonrasında girişimciliğin Roberto Carlos’ları Sivas’a, Samuel Etoo’ları Antalya’ya mutlaka gelecektir. Tek yapmamız gereken onların buraya gelmesini sağlayacak programları hayata geçirmek olacaktır.
Görsel: Kürşat Zaman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder