18 Mart 2015 Çarşamba

Mersin Üniversitesi : Madalyonun “GERÇEK” Yüzü

Tarih: 16 Mart 2015, günlerden Pazartesi

Hiçbir siyasi partiyi ve ideolojiyi temsil etmeyen, sadece ürettiği ürünleri dünyaya ihraç eden girişimci sıfatıyla sabah 08.50 uçağıyla yola çıktık.

Müstakil Sanayici ve İş adamları Derneği Gençlik Kurulu Mersin Şubesi’nin Mersin Üniversitesi‘nde düzenlediği “İş Dünyası Üniversiteli Gençlerle Buluşuyor” etkinliğinde konuk olacaktık. Haftanın en önemli günü olan Pazartesi günümüzde işlerimizi bırakıp Mersin’e ulaştık. Etkinlikte üretmek, girişimcilik, gençliğe ve geleceğe katkı, azim, sebat gibi konular konuşulacaktı.

Şimdiye kadar 250’nin üzerinde konferansta 200.000’ini üzerinde gencin gözlerinin içine bakarak konferans verdim. Her görüşten gence fikrimi aktardım. Eleştirisi olanları dinledim, onlarla empati kurdum, haklı iseler hak verdim, değillerse ikna etmeye çalıştım. Bunlar marifet değil, olması gerekenlerdi, insan olmanın, demokrasinin ve fikir özgürlüğünün gerektirdikleriydi. Ve bunları yaparken 1 gün bile bırakın şiddeti, sözlü protestoya bile maruz kalmadım.

Dün yaşanan bu olayı aşağıda detaylıca anlatacağım. Anlatma sebebim olayın bilinmesi değil, merkezinde ve mağduru olduğum bu olayın Hürriyet Gazetesi, Radikal Gazetesi, Birgün Gazetesi gibi on binlerce insana ulaşan gazetenin ve yüzlerce haber sitesinin olayları provokatörlerin ağzından anlatması, gözümle gördüğüm ve yaşadığım olayların 180 derece farklı açıyla anlatılması ve adeta tüm Türkiye ile alay edercesine zalimin mazlum gösterilmesi.

Düne dönelim…

Uçağımızın indiği Adana’dan Mersin’e heyecan ve müthiş bir coşku ile ulaştık. Soğuk ve yağmurlu İstanbul’dan sonra pırıl pırıl bir havada, güneş yüzümüze gülmüştü. Ta ki üniversiteye girene kadar. Mersin Üniversitesi’ne girerken Genç MÜSİAD Başkanı Halil Aydoğan‘ın, aldığı bir telefonla yüzü değişti. Konferans salonunda birtakım sorunlar olduğunu söyledi. “Olsun, gider konuşur anlaşırız” diye düşündük, dert etmedik. Öyle ya, bu kadar iyi niyetle, kucaklayıcı bir üslupla gidip de anlaşamamamıza sebep ne olabilirdi ki? Ne kimseyle rakip, ne de düşmandık. Üstelik etkinlik sonrasında kimliğine, fikrine bakılmaksızın tüm öğrencilere farklı firmalarda staj imkanı sunulacaktı.

Konferans salonuna yaklaştıkça işin ciddiyeti ortaya çıkıyordu. Bir grup genç bizim konferansın önüne gelerek “Sermaye Defol” diye bağırırken, alt kampüste bir genç de sadece elinde Türk bayrağı olduğu için sırtından bıçaklanmıştı. (Kendisine acil şifalar diliyorum)

Ben yine de konferans salonuna giderek “Sermaye Defol” diye bağıran Converse ayakkabılı, Adidas tişörtlü gençlerle konuşmak istedim. Gittiğimde konferans salonunun önünde okulun güvenlik müdürünü ablukaya almış 30-35 kişi (hepsi o gruptan mıydı emin değilim, bağırıp çağıran 20 kişiydi çünkü) bağırıp çağırıyordu.

Gözler bana döndüğünde bir tanesi “Bak az önce beyaz gömlekli bir tanesi bizden sağlam dayak yedi, sen de yeme” diye seslendi. Ben “Ben konferans için geldim, ben misafirim, İstanbul’dan sadece sizin için geldim, misafirperverliğiniz bu mu?” dediğimde sloganlar atmaya başladılar. “Gelin, beraber girelim, siz de panelde bir temsilci bulundurun, o da fikirlerini söylesin” dediğimde bir anda etrafımda 20 kişi çember daraltmaya ve üstümüze yürümeye başladı. Ortada tek bir polis bile yoktu, mavi gömleğinin kollarını sıyırmış ve üzerinde ne silah, ne jop hiçbir ekipman bulunmayan güvenlik müdürü ve birkaç güvenlik görevlisi bizi ellerinden alıp dışarı çıkardılar.

Çok ilginçtir ki bir yandan üstümüze yürürlerken diğer yandan (en az 5 tane saydım) kameraya kaydediyorlardı. Profesyonel fotoğraf makinesiyle bir kızın fotoğraflarımı çektiğini gördüm. Kötü bir şey yapmamızı, küfür etmemizi bekliyorlardı. Kışkırtmaya çalıştılar. Eğer kötü bir hareket yapsaydık, onların istediklerini yapsaydık tüm haber sitelerinde videomu izleyecektiniz. Ama benden onlara malzeme çıkmamıştı.

Bize yönelik protestolarında söyledikleri “SOMA Katilleri” gibi sözlere anlam veremedim. Sonradan öğrendim ki o gençlere bizim Soma’daki faciada hayatını kaybeden 301 vatandaşımızın sorumlusu olan şirketin yöneticileri olduğumuz söylenmişti. Aslında anne-babalarının binbir zorlukla asgari ücretle çalışarak alıp ceplerine koyduğu akıllı telefonlardan kısa bir google aramasıyla öğrenebilirlerdi kim olduğumuzu. Ama buna gerek duymamışlardı. Bizi salondan çıkarırken alkışlarla inliyordu ortalık, müthiş bir zafer kazanmış, aralarına tek başına girmiş beyaz gömlekli, çakı bile taşımayan ve tek bir hakaret etmeyen bir “ağabeylerini” oradan kovmuşlardı.

Sonradan öğrendik, yine aynı 15-20 kişilik grup bizden önce salonu hazırlamaya giden iki arkadaşımızın burunlarından kan gelecek şekilde darp etmiş, salondaki bayrak ve flamaları yerle bir etmişlerdi.

Bu kadar basit bir provokasyonla, bu kadar kolayca bu gençlerimizi dolduran, düğmeye basıp aynı anda kampüsün iki farklı merkezinde iki olay çıkaran birilerinin “Üniversiteleri karıştırın” talimatı verdiği o kadar açıktı ki…

Rektörlüğe geçtik, Rektör bey üzgün, düşünceli ve bize karşı mahcuptu. “İsterseniz konferansınızı yapmayabilirsiniz, kendinizi tehlikeye atmayabilirsiniz” dedi. Ben oradan gitmeyi mağlubiyet, o konferansı yapmayı da zafer olarak görmedim, çünkü düşman değildik biz onlara. Ama haklıların da biraz daha cesur olabilmesi gerektiğini düşündüm. Bizim için o salona gelen gençlerin boynu bükük kalacaktı. Bu düzen böyle gelip, böyle gidecek, birilerinin kulağına fısıldamasıyla, doğru mu diye sorgulamadan istedikleri kişiyi üniversiteden “def etmeye” devam edeceklerdi.

Karar verildi, konferans iptal edilmeyecekti

Polis güçleri okula geldi, okulun önüne etten duvar ören ve “kimseyi sokmayacağız” diyen gençleri uzaklaştırmaya çalıştı. Ama bizi kışkırtmaya çalışıp, kameralara kaydedip umduğunu bulamayan, istediğini alamayanların tek bir çaresi vardı, klasik bir numarayı sahnelemek.

Bayatlamış POLİS ŞİDDET UYGULADI haberi

10 tane polisin karşısına geçen bir gencin “Sizi de s…..riz, o koruduklarınızı da s…..riz” dediğini duyduğumda kulaklarıma inanamadım. Buna rağmen bir tane bile polis memuru kontrolden çıkıp o gence zarar vermedi.

Uyarıların hepsine küfürle cevap veren ve dağılmayan gençlerden bazılarını polis göz altına almaya başladı. Çok ilginçti çünkü polisin araca götürmek istediği gençler kendilerini yerlere atmaya başladılar. Fotoğrafçıları, kameramanları tüm profesyonelliğiyle yerlerini almıştı. Elde edilmek istenen kare yakalanmıştı. “Polis yerdeki üniversite öğrencisini döve döve….“. Ne tuhaftır ki haberlere böyle yansıyan o gençlerin hiçbirinde darp izine rastlanılamadı.

İşte o klasik numarayla servis edilen fotoğraf, saf duygularla baktığınızda “Ne yapıyor bu polis böyle gencecik çocuklara?” diyen saf ve masum vatandaşın gözünü boyayan bu fotoğrafta büyük bir ilüzyon var.

Konferansımızı yaptık. Yaparken de konferansı biraz da onların gözünden izlemeye çalıştım. Dışarıdan bir gözle, o gençlerle empati yaparak baktım kendime ve salona. Çalışmanın, hayal etmenin gücünü, hayallerin peşine düşünce ulaşılabilecek noktayı, azmin ve kararlılığın sonuçlarını konuşmuştuk. Yani iş hayatına girdikleri zaman onlara lazım olacak donanımı vermeye çalışmıştık. Bizi tanısalardı severlerdi aslında. Gelselerdi, dinleselerdi de beğenmedikleri noktada itiraz edip “haksızsın, yanlışsın” deselerdi. Yapmadılar.

Konferans bitip de biz salondan çıkarken ben salondaki gençleri ve okulun güvenlik çalışanlarını düşünüyordum kara kara. Çünkü biz konferanstayken dışarıda polis binanın çevresinde etten duvar örüp binayı başımıza yıkmalarına engel olmaya çalışmıştı. Ortalık hala tehlikeliydi. Biz bir şekilde oradan çıkacaktık ama bizim için o salona gelenler kim bilir nelerle karşılaşacaktı. Evine ekmek götürme derdi olan güvenlik görevlileri ve akademisyenler bizi bile kuşatan, üstümüze yürüyen ve farkında olmadan birilerinin maşalığını yapan o gençlere nasıl dirayet göstereceklerdi?

Göz altına alındıkları yere gitmek, onlarla tekrar konuşmak istedik. Orada da olay çıkardıklarını ve sloganlara devam ettiklerini söylediler. Polisin işini daha da zorlaştırmamak için gitmekten vazgeçtik.

Okulun Rektörü Prof. Dr. Ahmet Çamsarı‘ya çok teşekkür ediyorum. Gerçekten çok dirayetli ve güçlü bir duruş sergiledi. Mersin Üniversitesi zor bir üniversite. Karşıt görüşler olduğu için değil, (Ki üniversite zaten karşıt görüşlerin buluşma noktası olmalı) o karşıt görüşleri maşa olarak kullanan, birbirine kırdırarak karmaşa oluşturmak isteyenlerin sayısı fazla olduğu için.

Yalanla, dolanla, iftirayla bizlerin Soma’daki şirketin yetkilileri olduğumuzu o çocuklara empoze ederek üstümüze salmaları, ne o gençleri, ne bizi önemsemediklerini gösteriyor. O gençlere bir şey olsa, o sırada arbedede ölseler ya da birini öldürüp hapse girseler ne olacak ki? Nasılsa kandırabilecekleri onbinlerce genç daha var.

O gençler de belki hayatlarının ilk macerasını, ortamlarda anlatılacak ilk hikayelerini yazabilmek için bu kadar düşünmeden davranıyor. Belki nezarette geçirdikleri geceyi, polise nasıl posta koyduğunu anlatacaklar haftalarca.

Ama unuttukları bir şey var.

Polise kafa tutmaları, ortalığı yakıp yıkmaları cesaret göstergesi değil. Biliyorlar polisin onlara zarar vermeyeceğini. Biliyorlar, ne yaparlarsa yapsınlar bir şekilde salıverileceklerini, o yüzden o gösterdikleri cesaret değil, iyi niyetle söylüyorum olsa olsa şımarıklık…

İşte Mersin Üniversitesi‘nden bir gencin olaylardan sonra bana yazdıkları. Kendisini tanımıyorum. Buradan da oradaki diğer genç üniversitelilerin gözünden olayları görebilirsiniz :

ÜNİVERSİTELER BİZİMDİR, DEFOLUN

Eğer o gençlerden, bizim canımıza kasteden gençlerden biri okuyorsa diye onlara da seslenmek istiyorum. Hani bağırıyorsunuz ya “Üniversiteler bizimdir, defolun” diye. İşte orada bir yanlışınız var, maalesef onu da yanlış öğretmişler size. Üniversiteler memleketin ve memleketi için taş üstüne taş koymak isteyenlerindir, yakmak yıkmak isteyenlerin değildir.

Siz, “Üniversiteyi kazanmak” cümlesini biraz yanlış anlamışınız. Üniversiteyi kazanmak kimseyi oranın sahibi de yapmıyor, orada terör estirme hakkı da vermiyor. Üniversiteyi kazananlar o üniversitede “eğitim alma hakkı kazanıyor”. Bize “SOMA’DAKİ İŞÇİLERİMİZİ ÖLDÜRENLER BUNLAR” diye saldırırken, Soma’daki işçilerin maaşlarından kesilen vergilerle yapılan üniversiteyi yıkıp döktünüz.

Ne olur vazgeçin, konuşarak anlaşılamayacak, çözülemeyecek hiçbir problem yok.

PEKİ YA MEDYA?

İşte bu nokta en kritiği. Gençleri dolduran, onları maşa gibi kullanan kötü niyetli birtakım odakların olduğunu zaten biliyorduk, onlar görevlerini yapıyor. Saf, cahil ve ne yaptığını bilmeyen gençlerimizin olduğunu da biliyorduk, onlar da hayatlarının ilk macerasını yaşıyor, onun heyecanını duyuyorlar, onları da anlıyoruz. Peki sen koskoca Hürriyet Gazetesi? ya sen Radikal? Hiç rahatsızlık duymuyor o gençleri oraya süren, terör estirmeleri için kulaklarına iftiralar fısıldayanların hazırladığı bülteni yayınlamaya? Nerede ciddiyetin? Yayın ilkelerin? O haberleri okuyan gençler galeyana gelip daha büyük olaylar çıkardığında utanmak şöyle dursun, hemen muhabir yollayacaksın öyle değil mi?

İşte birebir yaşadığım olayları, oraya gelmeden art niyetli bir haber metninden anlatan Hürriyet Gazetesi haberi : http://www.hurriyet.com.tr/gundem/28466995.asp

İşte Radikal haberi : http://www.radikal.com.tr/turkiye/mersin_universitesinde_dove_dove_musiad_paneli-1315068

Gözümle gördüğüm, yaşadığım olayları tam tersiyle anlatan medyaya, o anlatılan olaylarda polis tarafından dövüle dövüle iddia edilen ama tam tersi tek başına bir misafire 20-25 kişi saldıran gençlere ve onları oraya sürüp akla hayale gelmeyecek iftiralarla bize düşman eden art niyetlilere sessiz kalamadım.

Mersin’i sıcak ve güzel havasıyla, samimi insanlarıyla ve tantunisiyle hatırlamak isterdim. Her şeye rağmen bizi korumak için kendilerini tehlikeye atan Genç MÜSİAD Mersin Şubesi Başkanı Halil Aydoğan ve ekibine, dirayetli duruşu ile Mersin Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Çamsarı ve ekibine ve tüm emniyet teşkilatına çok teşekkür ediyorum.

Şimdi bir teklifim var,

Hem de o gençlere, tek başıma iken 20-25 kişi üstüme yürüyen, linç etmek isteyenlere. Güveniyorsanız fikrinize, konuşarak da üstün gelebileceğinizi düşünüyorsanız siz bir panel düzenleyin. Kendi biletimi kendim alarak geleceğim. Yanıma tek bir koruma almadan. Geleceğim ve konuşacağız. Konuşa konuşa anlaşacağız. Var mısınız?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder